İran Ulusal Güvenlik Üst Konseyi Genel Sekreteri Ali Şamkani, 11 Şubat’ta İran hava sahasını Suriye yönetiminin kara operasyonlarına destek veren Rus savaş uçaklarına açmayı düşündüklerini belirtti.
Şamkani’nin sözleri, bundan birkaç gün önce Moskova-Tahran ilişkilerinden kaygı duyduğu mesajını veren İsrail’i iyice rahatsız etti. Rusya’nın İsrail Büyükelçisi Alexander Şein ise ortamı yatıştırmak için şu açıklamayı yaptı: “İsrail’deki meslektaşlarımız Rusya’nın Suriye’deki rolünü genel anlamda anlayışla karşılıyor. Tek çekinceleri şu ki Suriye krizinin aşılmasında Orta Doğu’da terörle mücadelede Rusya’nın İran’la değil, ABD ile iş birliği yapmasını tercih ederlerdi.” Büyükelçi, İsrail’in kendi kırmızı çizgilerini belirlediğini hatırlattı ve bunları Hizbullah’a gelişkin silah aktarılmaması ve “Golan Tepeleri’nde bu örgütün ve İran’ın içinde olduğu İsrail karşıtı bir mevziinin oluşmaması” olarak ifade etti.
İran’la İsrail arasında manevra yapmak Rusya için büyük bir sıkıntı değil. Zira Rusya’nın İsrail’le siyasi ve askeri temasları giderek artıyor. İsrail’in dış politika önceliklerini, bunların arkasındaki süreçleri anlamak Moskova için daha da büyük önem kazanıyor.
İlk olarak İsrailliler devletlerinin siyasi ve ekonomik anlamda oldukça iyi durumda olduğuna inanıyor ki bu konuda haksız değiller. Ülkenin milli geliri artıyor, yüksek teknoloji sektörü serpiliyor, siyasi sistem istikrarlı, İran İsrail’in güvenliğine doğrudan bir tehdit oluşturmuyor, Suriye ordusu ve Hizbullah da Suriye iç savaşıyla meşgul. Bu, İsrail devletinin rahatladığı anlamına gelmiyor. Zira hem içeride hem dışarıda acil ve kıvrak çözümler isteyen zorluklar var.
Mevcut İsrail hükümeti ülkedeki siyasi elitin her iki kanadında aşırı popülist olarak görülüyor. Filistin meselesi başta olmak üzere hükümet stratejik vizyondan yoksun. Başbakan çeşitli yolsuzluk suçlamalarıyla resmi soruşturma altında. Dış baskılar nedeniyle bu yılın içinde seçime gidilmesi yüksek bir ihtimal. Bazı siyasi elitlerin olası bir seçim kampanyasına hazırlık yaptığı yönünde işaretler var.
İsrailliler Filistin meselesini bir “iç sorun” olarak görüyor ama bu sorun İsrail’in uluslararası konumunu ciddi şekilde etkiliyor. Solun ve sağın kendine göre çözüm fikirleri var. İsrail’in hiç değilse Gazze Şeridi ve Batı Şeria için stratejik bir plan belirleme zamanının geldiğine inanılıyor. Bu görüşe göre soruna savunulabilir bir çözüm ortaya konması İsrail için hem içeride hem uluslararası alanda yeni bir dönemin kapısını açabilir. Ancak Moskova 2017’de bu yönde cesur adımlar beklemiyor. Çünkü İsrailliler hem Suriye’de neler olacağını hem de ABD’nin Orta Doğu’da nasıl bir politika izleyeceğini görmek isteyecek. Her iki konu da İsrail ve Filistin Yönetimi’ni doğrudan etkiliyor.
Rus-İsrail ilişkilerinin en hassas boyutlarından biri, İsrail’in Ortak Kapsamlı Eylem Planı’na rağmen İran’ı hâlâ ulusal güvenliğine büyük bir tehdit olarak görmesi. İsrail İran’ın gelecekteki nükleer faaliyetlerinden endişeli ama şimdilik İran’ın ne yapacağını izlemeyi tercih ediyor. Ayetullah rejimi, Hizbullah ve Hamas’a verdiği destekle, ayrıca İsrail karşıtı genel kışkırtıcılığıyla da Tel Aviv’i rahatsız ediyor. Kuşku yok ki İsrail, sınırlarında Şii milislerin varlığına müsamaha göstermez.
İsrail Suriye savaşında taraf değil. Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad’ı desteklemiyor. İslam Devleti (İD) de İsrail’i doğrudan tehdit etmiyor. Ancak İsrail olup biteni yakından izliyor ve kuzey sınırlarının güvenliğini sağlamak istiyor.
İsrail’in Türkiye, Mısır ve Ürdün’le istikrarlı ilişkiler kurmaya çalışması Orta Doğu’nun genel istikrarsızlığı içinde olumlu bir boyut oluşturuyor ve Moskova da bu tip adımlara sıcak bakıyor. İsrailliler ayrıca Suudi Arabistan’la yaşanan olumlu gelişmeleri de önemsiyor. İsrailli uzmanlar İsrail’e karşı artık daha ılımlı olan bu önemli Sünni devletiyle yakınlaşmayı savunuyor. Ancak Rusya’daki yaygın kanıya göre aşırı tutucu bir devlet olan Suudi Arabistan dünyanın her yerinde radikal İslam’ı destekleme eğiliminde ve şu an İsrail’e meyletmesi olumlu ilişkiler kurma arzusundan ziyade taktiksel bir hamleden ibaret.
Rusya’nın İsrail bağlamında takip ettiği bir başka boyut da ABD ile ilişkiler. ABD İsrail’in stratejik ortağı. İzlediği yaklaşımla İsrail’i pek memnun etmeyen Barak Obama yönetimi de bu sıfatı teyit etmişti. Donald Trump yönetiminden beklentilere gelince İsrail’in bu konuda epey belirsizlik yaşadığı hissediliyor ama genel kanı o ki Trump İsrail’e çok daha dostane yaklaşacak. İsraillilerin önemli çekincelerin biri Trump’ın ABD’nin Orta Doğu’daki varlığını azaltmaya çalışan Obama’nın izinden gitme ihtimali. Bu tarz bir siyaset İsrail’i hem hasmane hem istikrarsız bir bölgede yalnız bırakır. Görünen o ki uzamanlar ve siyasetçiler arasında da İsrail’in sırtını Amerika’ya yaslamamasına dayalı yeni bir hareket tarzı oluşturma yönünde güçlü bir eğilim var.
Rusya’da ise son dönemde kendini İsrail için potansiyel bir ortak olarak görme ve bu anlamda ABD’yi kısmen de olsa ikame etme eğilimi görülüyor. Orta Doğu’ya fiili “dönüş yapan” Rusya bölgede “adil bir arabulucu” olmak istiyor, bölgenin genel istikrarı için uğraşıyor. İsrail de bu senaryoda elverişli bir ortak olarak algılanıyor. Tabii bunun için karşılıklı bir irade gerekir. İsrail, sınırlarının dibinde faal olan Rusya ile etkin ilişkiler kurmak istiyor ama muhtemelen arzusu bundan ibaret. Rusya’nın iç ve dış siyasetinde büyük değişimler olmadığı sürece bu yaklaşım da değişecekmiş gibi görünmüyor. Örneğin Rusya’nın İran’la yürüttüğü çok boyutlu iş birliği İsrail’le kapsamlı bir ortaklık kurulmasını engelliyor.
Özetle İsrail’in şu an en ciddi sorunları Filistin meselesi dâhil iç sorunlarıdır. Orta Doğu’daki kriz ve ABD’nin dış politikasında yaşanabilecek önemli değişikliklere rağmen İsrail bugün karşısındaki zorlukları aşabilecek güçte görünüyor. Bölgesel ve küresel güçler bölgenin kaderini belirlerken İsrail, gelecekteki güvenliğini sağlamak için söz sahibi olmasını sağlayacak bir çerçeve oluşturmak zorunda.