Bir 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı daha geride kaldı. Bu 23 Nisan’da da çocuklarımız hem siyasetle hem de onlar için tertiplenmiş eğlencelerle coşma imkânı buldu. Ufaklıklar yine devletin zirvesindeki koltuklara oturup cumhurbaşkanı, başbakan, bakan, meclis başkanı ve vali gibi demeç verip özgürlük, hukukun üstünlüğü, milli bağımsızlık ve temsili demokrasi gibi kavramlara vurgu yaptılar. Bizler de bir kez daha bugünün miniklerinin yarının bilinçli vatandaşları ve sorumluluk sahibi kamu görevlileri olacaklarına dair umudumuzu tazeledik.
Bu ortamda, Güneydoğu’da yaşanan terör olaylarında hayatını kaybedenlerin anısına saygı göstermek için Türkiye Büyük Millet Meclisi’ndeki 23 Nisan resepsiyonunun iptal edilmesi ilk başta çok ses getirmemişti.
Ancak daha sonra Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) hükümetinin Osmanlı Devleti’nin 29 Nisan 1916’da Irak’ta Britanya’ya karşı elde ettiği Kut’ül Amare zaferini kutlayacağını duyurması sonrası fırtına koptu.
Doğu Perinçek’in aşırı solcu ve aşırı milliyetçi Vatan Partisi’ne yakın olan Aydınlık gazetesinden Yavuz Alogan bu durumu “ulusal egemenlik (hâkimiyet-i milliye) bayramını kutlamak istemeyen hükümetin, eski rejimin Kut’ül Amare zaferini kutlama niyetini açığa vurması tek kelimeyle tuhaf” olarak nitelemiş, “utanmalıyız” diye de eklemiş.
Biraz daha serinkanlı bir tonda olan Sözcü ve Cumhuriyet gazeteleri ise AKP’nin Kut’ül Amare açılımını Atatürk’ün en büyük eserlerinden biri olan TBMM’nin kuruluşunun yerine artık hiç kimsenin doğru-dürüst hatırlamadığı bir Osmanlı zaferiyle değiştirmeye çalışmak olarak yorumladı.
AKP yanlısı medya organlarıysa seküler cepheye benzer şekilde karşılık verdi. EnSonHaber.com sitesi Kut’ül Amare zaferinden rahatsızlık duyanları “içimizdeki İngilizler” olarak yaftalayarak Türkiye’nin 1952’de Kuzey Atlantik Antlaşması Teşkilatı’na (NATO) girdikten sonra yeni müttefik Britanya’nın baskısıyla Kut zaferini kutlamayı bıraktığı iddiasını ortaya attı. Gerçi daha olası ihtimal Ankara’nın o günlerde Yunanistan’la arasındaki Kıbrıs sorunundan dolayı Londra’yı gücendirmek istememesi olabilir.
Bu arada benzer bir teoriye göre Soğuk Savaş’ın başında kısa bir süreliğine Irak’la da müttefik olan Türkiye’nin Kut’u anmayı 1950’lerde bırakmış olabilir.
Peki, her kesimden Türkiyeli’yi birleştirmesi gereken anma törenleri neden ayrıştırmaya sebep oluyor? Zira Osmanlı ordusunun 13 bin kişilik bir Britanya görev gücünü önce püskürtüp sonra kuşatıp sonra da esir aldığı Kut’ül Amare harekâtı Atatürk’ün büyüklüğünden bir şey eksiltmiyor. Modern Türkiye’nin kurucusunun askeri ve siyasi başarıları Çanakkale’de, Kurtuluş Savaşı’nda, 1923’te Cumhuriyet’in ilan edilmesinde ve daha sonra ülkenin çağdaş medeniyet seviyesine çıkmasında oynadığı rolü dünya-âlem biliyor.
ABD Deniz Piyade Komuta ve Kurmay Koleji’nde profesör olan ve “Size Ölmeyi Emrediyorum: Birinci Dünya Savaşı’nda Osmanlı Ordusu” kitabının yazarı askeri tarihçi Edward Erickson’a göre Kut “etkili harp liderliğinin parlak bir şekilde sergilenmesiydi.” Erickson Al-Monitor’a email üzerinden verdiği demeçte şu bilgileri verdi: “[Irak’taki Osmanlı ordularının komutanı] Nurettin Paşa’nın planı düşman ordusunun ele geçirilmesi sonucunu doğurmuştur ki bu o zaman da bugün de çok çok büyük bir marifettir. Çanakkale’de kazanılan savunma zaferi ve Kut’ta kazanılan hücum zaferi Osmanlı İmparatorluğu’na zaman kazandırmış ve savaşı Orta Doğu’da bir ila iki yıl arası uzatmıştır.”
Bir başka deyişle tıpkı Çanakkale gibi Kut da başta Britanya olmak üzere Türkiye’nin o günkü rakiplerini zayıflatmış ve Atatürk’ün liderliğinde Türkler’in 1919-1922 arasında ülkelerini geri kazanmalarına katkıda bulunmuştur.
Tabi burada Kut’un üzerinde birikmiş tozu silip yeniden topluma sunulmasının da siyasi bir boyutu olduğunu bilmek lazım. Osmanlı tarihçisi ve Kanada’nın McGill Üniversitesi Hint Okyanusu Dünyası Merkezi’inde doktora sonrası çalışmalar yapan Veysel Şimşek’e göre “geçmiş olaylar seçici bir şekilde ve o anki siyasi duruma göre hatırlanır (veya unutulur). Örneğin, Harb-i Umumi’ye katılan gayri-Türk ve gayri-Müslüm Osmanlı vatandaşları modern Türkiye’nin ortak hafızasından büyük ölçüde silinmiştir. Ermeniler ve Rumlar Türk milliyetinde yerleri olmayan ‘hainler’ ve ‘yabancılardır.’ Ayrıca Türkler bütün Araplar’ın topluca onları savaşta 'sırtlarından hançerlediği' gibi yanlış bir inanışa sahipler, bu arada Kürtler’in adı yakın zamana kadar doğru-düzgün zikredilmiyordu bile.”
Şimşek Al-Monitor’a verdiği mülakatta şunları da söyledi: “Her devlet gibi Türk devleti de belli zamanlarda belli şeyleri eklemeyi belli zamanlarda da belli şeyleri çıkartmayı seviyor.” Siyasi ortama göre devletin yeni hatıraları nasıl öne sürdüğüne örnek olarak Türkiye’nin 1990’lardan itibaren Kürtler’i ‘savaşa katkıda bulunan birçok Müslüman etnik gruptan biri olarak’ nasıl tarihsel anlatının bir parçası haline getirdiğine de değindi Şimşek. O günlerde, Türkiye’nin PKK’yla giriştiği mücadelenin gittikçe arttığı bir günlerde, Türkler ve Kürtler arasındaki ortak tarihe vurgu yapılmasının mantıklı olduğunu belirtti.
AKP’nin Orta Doğu’yu şekillendirmeye yönelik ihtiraslarına da gönderme yapan Şimşek “şu anki hükümetin Osmanlılar’ın Irak’ta kazandığı bir zaferi yüceltmeyi seçmesinin tesadüf olamayacağını” söyledi.
Ki bu noktanın doğru olması çok muhtemel. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın sözcüsü ve kıdemli danışmanlarından İbrahim Kalın geçtiğimiz günlerdeki bir basın toplantısında Kut’ta Osmanlılar’ın safında çarpışan Iraklılar’ın torunlarının da Türkiye’de misafir edileceğini ifade etmişti. Kalın’a göre “gerek Çanakkale, gerek 23 Nisan, gerek Kut’ül Amare” yabancı işgalcilere karşı yazılmış birer “kahramanlık hikayesi.”
Ancak Cumhuriyet Halk Partisi Milletvekili Mustafa Akaydın bu ifadeler karşısında pek de ikna olmuş değil. Akaydın, Al-Monitor’a email üzerinden verdiği demeçte iktidarın “23 Nisan resepsiyonunu iptal ederken kendince önemli gördüğü günler için görkemli törenler talep etmesi AKP’nin samimiyeti konusunda kamuoyunu yeterli derecede bilgilendirmektedir” şeklinde konuştu.
Kut’ül Amare zaferinin yeniden kutlanmasına sevinmesi gerekirken çok da mutlu olmayanlardan birisi de Mert Kut. İzmir’de yaşayan ve Kut zaferinin mimarlarından ve soyadını bu zaferden alan Halil (Kut) Paşa’nın büyük büyük torunu olan Mert Kut düş kırıklığını Al-Monitor’a anlattı. Özellikle kutlamadan Atatürk’ü gölgeliyormuş gibi bir görüntü verdiği için rahatsızlık duyduğunu söyleyen Kut “Hiçbir zafer Atatürk’ün Kurtuluş Savaşı’nda kazandığı zaferden daha büyük olamaz” dedi.
Umalım ki AKP, Mustafa Akaydın ve Mert Kut gibi kimselerin çekincelerini dikkate alarak gelecekte benzer tartışmaları önleyebilsin.