İsrail’in iç kesimlerinden arabayla sadece bir saat mesafede bulunan Gazze Şeridi’nde 1,8 milyon Filistinlinin kuşatma altında, sıkıntı içinde yaşaması İsrail halkını pek rahatsız etmiyor. İsrail’in seçilmiş yöneticilerinden bahsetmiyoruz bile. IDP Çalışma Grubu tarafından ağustos-aralık 2015’te gerçekleştirilen ve BM İnsani İşler Koordinasyon Ofisi tarafından 6 Nisan’da kapsamlı bir rapor hâlinde yayımlanan araştırmaya göre İsrail’in bombardımanlarında evsiz kalan, yarısı çocuk 90 bin Filistinlinin yaklaşık 20 bininin hâlen hasarlı evlerinin yıkıntılarında yaşadığını İsrail’de pek az kişi bilir. Gazze’deki elektrik kesintilerinin günde 12 saati aşması Tel Aviv barlarında eğlenenlerin umurunda değil. Sivil toplum kuruluşu Gişa’nın derlediği verilere göre 2015’te Gazze’ye bazı günlerde sadece 3-4 saat elektrik verilebildi. Gazze’de işsizliğin yüzde 38,4’e ulaştığını, bu rakamın genç nüfusta yüzde 50’yi aştığını İsrail’de kaç kişi biliyor?
Gazze halkının mağduriyeti karşısında İsrail’deki yaygın tavır şu cümleyle özetlenebilir: “Yahudilere Kassam roketleri atanlar sürünmeyi hak ediyor.”
Geçtiğimiz hafta ise radikal sağın en sağından bir siyasetçi ortaya atılıp Gazze halkının refahını artırmak gerektiğini söyledi. HaBayit HaYehudi Partisi’nin Tkuma kanadında yer alan Tarım Bakanı Uri Ariel, Gazze’yi kastederek “Uluslararası bir limanları yok. Niçin böyle bir limanları olmasın?” dedikten sonra Başbakan Benjamin Netanyahu’ya seslendi: “Niçin sürekli itiraz ediyor ve ‘Bakarız.’ diyorsunuz? Nesine bakacaksınız? 47 senedir bakıyoruz. (…) (Batı Şeria’daki) Nablus’a, El Halil’e, Tulkarim’e gaz verilsin. Gazımız var. Koşulsuz verilsin, (Netanyahu’nun) o meşhur ‘Verirlerse alırlar.’ ifadesi doğrultusunda değil. Bölgeden biz sorumluyuz. Su da verelim.”
Batı Şeria’daki yerleşimcilerden biri olan Ariel rengini değiştirmiş değil. Dikkat edilirse bakan Gazze üzerindeki ablukanın kaldırılmasından değil, yalnızca bir deniz yolunun açılmasından söz ediyor. Ariel’in bahsettiği liman sadece Gazze halkına hizmet edecek, bu limana gelen malların Batı Şeria’daki Nablus ve El Halil’e gitmesine izin verilmeyecek. Böylece Gazze ile Batı Şeria arasındaki bölünmüşlük pekişecek ve İsrail Batı Şeria’da istediği gibi hareket etmeye, yerleşim inşa etmeye devam edecek.
Aynı günlerde Başbakan’a yakınlığıyla bilinen Enerji Bakanı Yuval Steinitz de Gazze halkına yönelik olağandışı bir bonkörlük sergiledi. Steinitz’a göre iktidar Gazze konusunda çeşitli fikirleri değerlendiriyor. Örneğin Gazze açıklarında İsrail denetiminde suni bir adanın yapılması veya Gazze’ye giden gemilerin Kıbrıs’ta demirleyerek güvenlik denetiminden geçirilmesi. “Bu tip fikirler güvenlik kontrolünü sürdürmemizi sağlayacak.” diyen Steinitz en vurucu cümlesini sona sakladı: “Böylece Gazze de dünyaya açılacak.” Bakan aslında “Böylece Gazze’den kurtulacağız.” demek istiyordu.
İsrail Gazze’den 2005’te çekildi ama Gazze İsrail’in peşini bırakmıyor. İsrail o günden bu yana 10 yılı aşkındır Gazze ile Batı Şeria’yı ayırmaya çalışıyor ama ikisi birbirini bırakmıyor. İsrail’in Gazze’deki askeri varlığını sonlandırması ve buradaki yerleşimleri boşaltması Batı Şeria halkına şunu öğretti: İşgalin sonlandırılmasında Hamas’ın benimsediği şiddet yöntemi El Fetih’in benimsediği diplomasi yönteminden daha etkili. İsrail Batı Şeria’daki yerleşimleri genişletmeye devam ettikçe ve Filistinlilerle diplomatik süreç tıkalı kaldıkça Gazze’de sağlanan her iyileşme Batı Şeria halkı nezdinde Hamas’ın itibarını yükseltecek, Hamas izlenmesi gereken bir örnek olarak görülecek.
Halil Şikaki başkanlığında faaliyet gösteren Filistin Politika ve Araştırmalar Merkezi’nin 17-19 Mart tarihli son kamuoyu araştırmasına göre Devlet Başkanı Mahmud Abbas’ın halk desteği dibe vurmuş durumda: Halkın üçte ikisi Abbas’ın istifa etmesini istiyor. Bugün bir başkanlık seçimi yapılsa Abbas’ın Hamas Başbakanı İsmail Haniye karşısında hiçbir şansı olmaz.
Türk yetkililerinden gelen açıklamalara göre Türkiye-İsrail normalleşme görüşmelerinde Gazze’deki ablukanın bir liman kurarak kaldırılması ele alındı. İsrail’in Filistin bölgelerindeki koordinatörü Tümgeneral Yoav Mordehay ise şubatta Suudi Elaf sitesine verdiği mülakatta bu konunun Türkiye’yle görüşme gündeminde olmadığını belirtti. Ağırbaşlı bir subay olan Mordehay şunu çok iyi biliyor: Hamas’ı destekleyen Türkiye’ye iyi niyet jesti olarak liman yapımına izin verilirse bu, İsrail’in varoluş hakkını dahi tanımayan Hamas için zafer, Filistin Yönetimi için yenilgi anlamına gelecek. İşte bu nedenle Mordehay ileride Gazze’de bir liman anlaşmasına uygun koşullar oluşursa bu anlaşmanın “Gazze’deki Hamas yönetimiyle değil sadece Filistin Yönetimi’yle yapılacağını” söyledi.
Burada hesaba katılması gereken bir unsur daha var: Mısır. İsrail’in en önemli jeostratejik komşusu olan Mısır’ın onayı olmadan Türkiye-Hamas ikilisi Gazze’de İsrail’le herhangi bir anlaşmaya varamaz. Netanyahu hükümetinin aksine Abdül Fettah El Sisi rejimi Gazze ile Batı Şeria’nın ayrılmasını istemiyor. Mısır Gazze’nin tekrar Filistin Yönetimi’nin idaresine geçmesini, akabinde İsrail’le müzakerelerin yeniden başlamasını ya da BM’nin Filistin devletini tanımasını istiyor. Her iki durumda da 1967 sınırları esas alınacak, yani müstakbel Filistin devleti hem Batı Şeria ve Doğu Kudüs’ü hem Gazze Şeridi’ni kapsayacak.
Netanyahu hükümeti, Batı Şeria ve Doğu Kudüs’ü görüşmeyi reddederek – ki bu görüşmeler yerleşimlerin dondurulmasını gerektirecek – Gazze’yi bir İsrail sorunu hâline getiriyor. Ablukanın sürmesi Gazze’deki insani krizi derinleştirecek, İsrail’e yönelik uluslararası tepkileri artıracak ve Türkiye’yle ilişkilere zarar verecek. Öte yandan ablukanın işgali bitirmeye yönelik müzakerelerde sonuç alınmadan kaldırılması Hamas’ın Batı Şeria’daki konumunu güçlendirecek, uluslararası tepkileri yine artıracak ve Mısır’la ilişkilere zarar verecek. Her iki seçeneğin de gösterdiği gibi İsrail aynı anda hem işgalden nemalanıp hem menfaatlerini koruyamaz.