KAMIŞLI, Suriye — PKK mensubu bir Suriye vatandaşı olan Aldar Halil, Suriye’de 2011’de patlak veren ayaklanmanın yıldız isimlerinden biri. Halil, Suriye’nin Kürdistan bölgesi veya Kürtlerin kullandığı ismiyle Rojava’daki özerklik projesinin temellerini oluşturdu. Kürtlerin Kobani, Afrin ve Kamışlı kantonları da bu bölgenin içinde yer alıyor.
Halil 1990’ların başlarında, gençlik yıllarının baharında PKK’nin Halk Savunma Güçleri’ne katıldı. Daha sonra 2003’te kurulan Demokratik Birlik Partisi’nin ardından oluşturulan Demokratik Toplum Hareketi’nin (TEV-DEM) yönetimine girdi. Suriye ayaklanması patlak verdiğinde Irak Kürdistan Bölgesi ile Türkiye Kürdistanı arasındaki dağlık bölgeden Suriye’ye döndü ve hâlen Kürt geçiş hükümeti ile Halk Savunma Birlikleri’nin (YPG) kontrolünde olan Suriye’nin Kürt çoğunluklu kuzeydoğu bölgesinde bulunuyor. Halil’i yakından tanıyanlar onu davası ve halkı için uğraş veren, bu konuda gece gündüz çalışan bir insan olarak anlatıyor.
46 yaşındaki Halil, TEV-DEM yöneticisi sıfatıyla Al-Monitor’un sorularını yanıtladı. Mülakatın metni şöyle:
Al-Monitor: TEV-DEM Suriye rejimiyle de Türkiye’de yapılanan Suriye muhalefetiyle de birlikte hareket etmedi. Ancak Suriye’de 2011’den beri süren olayların içinde Suriye’nin doğu ve kuzeydoğusundaki Kürt ağırlıklı bölgeleri kontrol edebildiniz. Kuzey Suriye’deki durumu nasıl değerlendiriyorsunuz?
Halil: Karmaşık toplumsal yapılara, yapısal farklara vakıftık ve Orta Doğu’daki gelişmelerin seyrini bu anlayışımıza dayanarak yorumladık. Ötekileştirme ve işsizliğin mağduru olan, zorbalık, yolsuzluk ve baskılar sonucunda yoksulluk sınırı altında yaşayan halk kitleleri arasında ayaklanmaların baş göstermesinin kaçınılmaz olduğuna inanıyoruz.
1963’ten bu yana ülkeyi demir yumrukla yöneten Suriye rejimine, devletin tüm unsurlarına tahakküm eden güvenlik birimlerine ve rejimin muhalefete uyguladığı ağır baskılara karşı yıllarca siyasi mücadele verdik ve vizyonumuzu da bu mücadele şekillendirdi.
Güç kullanılarak bastırılan 12 Mart 2004 ayaklanması sırasında rejimle acı tecrübeler yaşadık. Yüzlerce insanımız tutuklandı. Suriye’deki siyasi güçler özgürlük, haysiyet ve tiranlığın bitmesini isteyen halk hareketini askerileştirmek ve onu bir İslami mezhep hareketi gibi göstermek istediler. Rejim de bu hareketi iktidarı ele geçirmek, farklı bir otoriter rejim kurmak isteyen bir hareket olarak gösterdi. Türkiye, Suudi Arabistan ve Katar gibi kimi bölgesel güçlerin kendi çıkarları doğrultusunda tezgâhladığı oyuna Kürtler gelmedi, özellikle de Kürt bölgesindeki yardakçıları ve maşaları üzerinden Kürtleri yerinden etmeye uğraşan Türkiye’nin.
Benimsediğimiz yaklaşım, yani ne rejimle ne muhalefetle birlikte hareket etmek halk hareketine pasif seyirci gibi yaklaştığımız anlamına gelmiyor. Şiddet dolu bir istikamete yönelen, mezhepçi sloganların kullanılmaya başlandığı çatışmanın Suriye halkına felaket getireceğini, toplumsal dokuyu parçalayacağını ve krizi uzatacağını öngördük. Bu nedenle bölgelerimizi savunmak ve korumak, halkımızı hedef alan Nusra Cephesi ve İslam Devleti gibi silahlı gruplara karşı koymak meşru hakkımızdı ve bu hakkımız doğrultusunda örgütlenmek için bazı değişmezler belirledik. Bize kurulan tuzaklara düşmemek için sabır ve dikkatle hareket ettik. Menfaatlerimizin parlamenter, demokratik ve âdemi merkeziyetçi bir devlet için çalışan YPG gibi demokratik güçlerin menfaatleriyle örtüştüğünü gördük. Kuşkusuz ki Suriye’deki durumu doğru okumamız bizi Suriye’deki (siyasi) denklemde en güçlü taraf yaptı.
Al-Monitor: Suriye’nin kuzey ve kuzeydoğusunda sizin Batı Kürdistan dediğiniz Suriye Kürdistanı bölgesinde kontrolü bu kadar hızlı sağlamayı, güçlü bir geçiş hükümeti oluşturmayı ve 30 bin erkek ve kadın savaşçıdan oluşan YPG’yi kurmayı nasıl başardınız? Suriye muhalefeti hâlen böyle bir yönetim oluşturabilmiş değil.
Halil: Bunu siyasi gerçeklere ve Suriye toplumuna doğru teşhisleri koyarak başardık. Örgütlenmeye inandık, Suriye’de yılların mücadelesinden gelen, özveri ve gönüllülük iradesi taşıyan halkımıza dayalı yeni kurumların inşasına güven duyduk. Halkımız bu davaya tümüyle bağlı ve disiplinlidir. Örgütlü gruplar başarılı olmaya en muktedir gruplardır.
Al-Monitor: Kendi bölgeleriniz, Rojava bölgesi için mücadele ettiğinizi söylediniz. Ancak haziran 2015 Tel Abyad savaşının ardından internette YPG’nin sizlerin var olmadığı Rakka ve Deyrizor’a doğru ilerlediği bilgisi dolaştı. (Kürt Ulusal Konseyi gibi) kimi Kürt gruplar, Kürt çoğunluğa sahip bir kent olmadığı için Rakka’ya gidilmesinden yana değil. Yine de oraya gidilmek isteniyorsa bunun sonuçları ne olur?
Halil: Rakka Suriye’nin bir kenti ve biz Suriye’nin diğer unsurlarıyla birlikte Suriye topraklarının tamamını terör ve despotluktan kurtarma sorumluluğuna sahip olduğumuza inanıyoruz. Suriye’nin geri kalan bölgeleri baskı ve terörün mağduru olursa, radikal grupların bölgelerimize yönelik tehdidi devam ederse bizler özgürlüğe, istikrara ve güvenliğe kavuşamayız. Bizler Suriye yapısının parçasıyız. Hangi Kürt grubunu kastediyorsunuz bilmiyorum ancak bazıları medyaya, gazetelere açıklama yapmaya, itiraz bildirmeye odaklanıyor ama öldürülen, Rakka’da yerlerinden edilen Kürtleri kurtarmak için hiçbir şey yapmıyor.
Al-Monitor: Kürt Ulusal Konseyi sizleri rejimin bölgedeki kuklası olmakla suçluyor, rejimin denetiminde hareket ettiğinizi, size muhalif hareketlere baskı uyguladığınızı iddia ediyor. Bu konuda ne söylersiniz?
Halil: Kürt Ulusal Konseyi ile bir dizi mutabakata varmıştık, özellikle Erbil I ve II ve Dohuk I ve II deklarasyonlarıyla. Bu mutabakatlar ortak komite ve yönetimlerin oluşturulmasını içeriyor. Rejimin kuklası olsaydık Konsey niçin bizimle mutabakatlar yapmak istesin? Kürt Ulusal Konseyi mensupları siyasi faaliyetlerini, toplantılarını nasıl yapıyorlar? Madem muhalif koalisyonunun parçası olarak rejim tarafından hedef alınıyorlar Afrin, Kobani ve Kamışlı’daki demokratik özerklik bölgelerinde, hatta Kamışlı kentinin emniyet meydanındaki parti ofisleri nasıl açık kalabiliyor? Kürt Ulusal Konseyi’nin mensupları ve yöneticileri rejim kontrolündeki bölgelerde serbestçe hareket ediyor ve hiçbir engelle karşılaşmadan normal faaliyetlerini sürdürüyor. Gerçekten muhalefetin parçasıysalar o zaman rejim hapishanelerinde tutuklu olan üyelerinin listesini açıklasınlar.
Al-Monitor: Haziran 2013’te Kürt Gençlik Hareketi’nin onlarca üyesini tutukladınız, gençlik gruplarını, size karşı düzenlenen protestoları bastırdınız. Neden?
Halil: Hiç kimse siyasi bir faaliyete katıldığı için tutuklanmamıştır. Herkes bu özgürlüğünü kullanıyor. Ancak Kürt özerk yönetiminin yasalarını çiğneyenler kanun çerçevesinde sorumlu tutuluyor. İzinsiz gösteri veya oturma eylemi yapmak da buna dâhil. Bizler bölgemizi hedef alan terörist gruplarla savaşıyoruz. Tutuklananların mutlaka bunlarla bağlantısı var. Tutuklananların bazıları, maddi mükâfat karşılığında bu gruplara istihbarat bilgisi veya lojistik sağlıyor ya da beşinci kol olarak faaliyet gösteriyor.
Al-Monitor: Kontrolünüzdeki bölgenin geleceğini nasıl görüyorsunuz? Kürt Ulusal Konseyi yönetimde ortağınız olabilir mi? Bölgede bağımsız bir siyasi projeniz var mı?
Halil: Gelecek, bölgenin genelindeki gelişmelere bağlı. Uluslararası ve bölgesel güçler çarpışıyor, ortam her türlü ihtimale açık. Buna rağmen bizler, belli bir yaklaşımın ve ister Kürt veya Arap ister Süryani veya Keldani olsun Suriye’deki tüm unsurların bir arada yaşaması ilkesinin bir ürünü olarak gelişkin bir devlet yapısı oluşturmayı başardık. Başardıklarımızdan feragat etmeyeceğiz. Gözümüzü kendi bölgelerimizden Suriye’nin içlerine çevireceğiz. Rojava’da uygulanan özerklik modelinin Suriye’nin diğer bölgelerine örnek olacağına inanıyoruz. Kürt Ulusal Konseyi’ne gelince katılım konusunda kapıyı kimsenin yüzüne kapatmış değiliz. Programlarımız farklı. Tüm demokratik sistemlerde olduğu gibi iktidarın el değiştirme ilkesi seçimler yoluyla uygulanır.
Al-Monitor: Suriye’deki Kürdistan bölgesi sizce federal bir sistemin kapsamında mı yer almalı?
Halil: Siyasal âdemi merkeziyetçiliğe dayalı sistem idare ve hükümet bakımından en başarılı sistem olarak görülüyor. Âdemi merkezileşme her bölgeye kendi politikasına sahip olma imkânı veriyor. Bölge halkları kendi işlerini kendileri idare ediyor. Âdemi merkezi sistem etnik, kültürel ve dini çeşitliliğe sahip ülkelerde yetkilerin merkez ile bölgeler arasında dağıtılması fikrine dayanıyor. Federal sistem en başarılı sistemlerden biriyken, merkeziyetçi sistem merkezin bölgeler üzerindeki despotluk ve tahakkümünü kutsuyor. Rojava’da uygulanan özerklik modeli âdemi merkezi yönetimin ileri bir biçimi olup Suriye’de çözümün ideal modelidir.