İSTANBUL -- Suriye’deki savaş neredeyse beş yıldır devam ediyor. Suriye İnsan Hakları Gözlemevi’nin 16 Ekim’de bildirdiğine göre ölü sayısı çeyrek milyonu geçti. Ölenlerin 74.426’sı sivil ve aralarında 8.062 kadın ve 12.517 çocuk var.
Birleşmiş Milletler’in temmuzda açıkladığı verilere göre ise Suriyeli mültecilerin sayısı 4 milyonu, başka bir deyişle savaş öncesi nüfusun altıda birini aştı. Çatışmadan kaçıp yurt dışına sığınanlar arasında yaklaşık 2 milyon Suriyeli çocuk eğitim görme ve normal bir hayat sürme hakkından mahrum kaldı. BM, bu çocukları Ürdün, Türkiye ve Lübnan’daki okullara entegre etmek ve onlara iyileşme şansı vermek için programlar başlattı.
Suriye’ye komşu ülkelerde mülteci nüfusunun büyük bir bölümünü çocuklar oluşturuyor. Birçoğu savaşın getirdiği acıların mağduru oldu, gayrı insani koşullarda göçün stresini yaşadı. Ayrıca fiziksel ve psikolojik istismara maruz kaldı. Tüm bunlar çocukların ruhsal durumunda izler bırakıyor ve bu çocuklar savaş mağduru olarak rehabilitasyon ve destek programlarına gereksinim duyuyor.
İki çocuk annesi Hiba Ahmed, 7 yaşındaki kızı Hale, 5 yaşındaki oğlu Ömer ve eşi ile birlikte Türkiye’ye sığınan Suriyeli bir mülteci. Halep kırsalındaki kasabaları saldırıya uğrayınca sekiz ay önce Türkiye’ye sığınmışlar.
Ahmed Al-Monitor’a şöyle konuşuyor: “Çocuklarım çok şey gördü geçirdi. İki yıl boyunca duydukları tek şey top atışları, bomba ve mermi sesleriydi. Şiddete eğilimli hâle geldiler ve yaşıtlarıyla ilişkilerinde soyutlanmaya başladılar. Kızım bir yıl boyunca konuşmakta bile zorlandı. Birkaç defa Suriye’den ayrılmaya çalıştık ancak sınırlarda, sınır kapılarında türlü sorunlarla karşılaştık. Suriye’deki şehirleri kontrol eden silahlı gruplardan hiçbiri bize yardım etmedi ama sonunda ülkeden çıkmayı başardık.’’
Olaylar çocuklar üzerinde etkisini göstermiş. Ahmed şöyle devam ediyor: “Oğlum Ömer panik ataklar, halüsinasyonlar, gece ağlamaları ve altını ıslatma gibi sorunlar yaşıyor. Ayrıca açıkça şiddete, vurmaya eğilim gösteriyor. Akranlarıyla oyun oynama şeklinden bu belirtileri fark ettim. Oynadıkları oyunlar tamamen savaş, öldürme ve kan üzerine. Bazen ablasına bile vuruyor.’’
Ahmed Türkiye’de psikologlarla görüşerek çocuklarına destek vermesine yardımcı olacak yöntemleri öğrenmeye, çocuklarının sorunlarını hafifletmeye çalışıyor. Ancak bu konuda sıkıntı yaşıyor, çünkü hem kendisi hem çocuklar ülkelerinden uzakta, dili, insanları ve gelenekleri farklı bir toplumda yabancılık hissediyorlar.
İstanbul’daki Şamona Suriye Okulu’nda Al-Monitor’a konuşan okul müdürü Muhammed Emin savaşın mülteci çocukları fazlasıyla etkilediğini, çoğu çocuğun okula düzenli gidemediğini ve bunun en ciddi sorun olduğunu anlatıyor.
İstanbul’da 35 okulda yaklaşık 15 bin Suriyeli öğrencinin kaydı bulunuyor. 40 binden fazlası ise okulu bırakmış durumda. Bu çocuklar ailelerini geçindirmek için çalışıyor ve bu da gelişimlerini olumsuz etkiliyor.
Emin çocukların yaşadığı sıkıntıları şöyle anlatıyor: “Birçoğu travma sonrası stres bozukluğu yaşıyor ve başkalarıyla kaynaşmak istemiyor. Ayrıca yaşıtlarıyla kurdukları ilişkilerde aşırı derecede şiddete başvuruyorlar ve durumlarını kabullenmiyorlar. Etkinliklerle, oyunlarla, eğlenceli gezilerle hissettikleri yoksunluğu telafi etmeye çalışıyoruz. Bu güç durumun üstesinden gelene kadar onları şiddet kaynaklarından uzak tutmak için elimizden geleni yapıyoruz.’’
Emin çocuklara yönelik desteğin iki ana kulvardan geldiğini söylüyor. Birincisi okul psikologları ve UNICEF ile İnsani Yardım Vakfı (İHH) gibi uzman sivil toplum kuruluşlarının çalışmaları. İkincisi de büyük ölçüde ailenin rolüne odaklanan bilinçlendirme kulvarı. Bu bağlamda ebeveynlere psikolojik sorunlarla ilgili rehberlik sağlanıyor ve çocuklarına nasıl davranmaları gerektiği anlatılıyor. Din ve sanat eğitimi kursları bu yaklaşımın özünü oluşturuyor. Çocuklar, özellikle daha büyük olanlar, resim yapmaya ve yaşadıkları üzerinde çalışmaya teşvik ediliyor.
Emin’e göre bu krizin çözümü, yani çocukların rehabilite olması ve normal yaşantılarına dönmesi münferit girişimler ya da yardım çalışmalarından ziyade büyük çaplı maddi kaynak gerektiriyor.
Küresel İslami Yardım Örgütü’nün çalışanlarından İslam El Mehdi ise Al-Monitor’a şunları aktarıyor: “Dört milyon Suriyeli mültecinin sıkıntılarını hafifletmek için diğer uluslararası ve yerel insani yardım kuruluşlarıyla sürekli koordinasyon arayışındayız. Krizin ilk yıllarında acil tıbbi yardım ve gıda yardımına yoğunlaşmak durumdaydık. Son iki yılda ise psikolojik yardım ve eğitim desteğine odaklandık. (…) Çocuklara yönelik yardım çalışmalarında hedeflerimiz arasında mülteci kampları var, özellikle de eğitim ve psikolojik destek alanında. Ayrıca kamunun rolü üzerine odaklanıyoruz. Okullar açmaya, okul dönemlerinde çadırlar kurmaya çalışıyoruz. Bunlar çocukları okula gitmeye ve böylece psikolojik yardım almaya teşvik ediyor. Buralarda katkısı çok büyük olan UNICEF ve Save the Children gibi uzmanlaşmış sivil toplum örgütleri çalışıyor.”
Kahire’deki El Tahrir Okulu’nda psikolog olan ve İstanbul’da İşrakat Derneği’nde psikolojik terapi seansları düzenleyen Cihad Ahmed Al-Monitor’a çocukların savaştan en çok etkilenen mağdurlar arasında olduğunu anlatıyor. Bu tip yıkımlar çocukları derinden etkiliyor ve onları psikolojik ve sosyal yönden geriletiyor. Dolayısıyla çocukların özel programlara, ebeveynlerin ise krizle başa çıkmak için rehberliğe ihtiyacı var.
Ahmed, travma mağduru çocukların aşırı korku, depresyon, kabus görme, duygusal bozukluklar gibi sorunlar yaşadığını ve bu sorunların şiddete yönelim şeklinde tezahür ettiğini anlatıyor. Çocuklar korkularını bastırmak için akranlarına saldırıyor ya da içine kapanarak soyutlanmışlık ve depresyon yaşıyor.
Savaş mağduru çocuklar farklı düzeylerde psikolojik desteğe gereksinim duyuyor. Ahmed’e göre bu destek farklı taraflarca paralel olarak verilmeli: uzmanlaşmış insani yardım kuruluşları, acil durum ekipleri, uzman doktorlar, psikologlar ve aileler. Bunların hepsi çocukların psikolojik durumlarının bilincinde olmalı ve onları duygularını ve yaşadıklarını ifade etmeye teşvik etmeli. Çocukların ayrıca terapi alması ve bazen de ilaç kullanması gerekir.