Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Kürtlerle çözüm sürecine dair çıkışları yüzünden kafalar hepten karıştı: Acaba Türkiye seçime giderken aynı zamanda PKK ile yeni bir savaşa mı hazırlanıyor?
Erdoğan kendi bilgisi ve talimatları doğrultusunda ilerleyen çözüm sürecinde gelinen son aşamada kurulacak müzakere masasına karşı çıktı. “Erdoğan masaya tekme attı” diyen Kürt tarafı da silahsızlanma kongresinden vazgeçti. Önce PKK’nin kurucularından Muzaffer Ayata kongre hazırlıklarından vazgeçildiğini duyurdu, üç gün sonra KCK Yürütme Konseyi Eş Başkanı Bese Hozat bunu teyit etti.
Kürt kaynaklar, Erdoğan’ın tıpkı 4 Mayıs 2007’de dönemin Genelkurmay Başkanı Yaşar Büyükanıt’la Dolmabahçe Sarayı’nda yaptığı görüşmeden sonra Kürtlere savaş açtığı gibi bu kez 7 Haziran seçimlerinden sonra benzer bir yola gireceğine inanıyor. Sır gibi kalan 2007’deki görüşme sonrası 2008’de PKK’ye karşı başarısız bir kara harekâtı gerçekleştirilmiş, 2009’deki Oslo görüşmeleri sürerken de binlerce kişi ‘KCK Davası’ kapsamında tutuklanmıştı.
Yeni dönemin krizi de yine bir başka Dolmabahçe görüşmesi üzerinden şekilleniyor. Bir farkla: Dolmabahçe’de hükümetin muhatabı bu kez askerler değil Kürt hareketinin temsilcileri yani Halkların Demokratik Partisi (HDP).
28 Şubat’ta Dolmabahçe Sarayı’nda PKK lideri Abdullah Öcalan ve Kürdistan Topluluklar Birliği (KCK) yetkilileri arasında mekik dokuyan İmralı-Kandil heyeti 10 maddelik bir yol haritası açıklamıştı. İmralı heyetinden HDP Milletvekili Sırrı Süreyya Önder, AKP’li yetkililerle birlikte ortak açıklamada Öcalan’ın şu mesajı verdiğini söylemişti: “Asgari müştereğin sağlandığı ilkelerde, silahlı mücadeleyi bırakma temelinde, stratejik ve tarihi kararı vermek için PKK’yi bahar aylarında olağanüstü kongreyi toplamaya davet ediyorum.”
Hükümet ‘Asgari müştereğin sağlandığı ilkeler’ kısmını atlayarak bu açıklamayı kamuoyuna ‘PKK silah bırakacak’ diye pazarlamaya çalıştı. Kürt hareketine göre ise silah bırakma hükümetin 10 madde ile ilgili atacağı adımlara paralel olarak gerçekleşecek bir sonuçtu. Öcalan, 21 Mart’ta Diyarbakır’da okunan Nevruz mesajında, “Deklarasyon gereği ilkelerde mutabakat oluşmasıyla birlikte PKK'nin silahlı olan mücadeleyi sonlandırmak ve yeni dönemin ruhuna uygun strateji belirlemek için bir kongre yapmalarını gerekli görmekteyim” demişti. Hükümet 10 madde ile ilgili adımlar atmaktan kaçınırken Öcalan’ın ‘ilkelerde mutabakat oluşması’ şartını yine görmezden gelip PKK’yi silah bırakmamakla itham etmeye devam etti.
Al-Monitor’a konuşan Kürt kaynaklara göre tüm stratejilerini başkanlık sistemine geçişi sağlamak üzere kurgulayan Erdoğan seçime giderken 400 milletvekili çıkarma hedefiyle barış sürecini ve bizatihi Öcalan’ı kullanmak istedi. HDP’nin seçime bağımsız adaylarla değil parti olarak girme kararı Erdoğan’ın hesaplarını bozdu. Anketler 10 madde üzerinden çözüm sürecinin AKP’ye sanıldığı gibi oy getirmeyeceğini gösterince de Erdoğan müzakere masasına tekme attı. Birkaç yıl önce Kürt sorununun adını koymakla övünen bir lider Dolmabahçe mutabakatı, İzleme Kurulu ve müzakere masasına karşı olduğunu söylemekle kalmayıp “Kürt sorunu yoktur, bunu söylemek ayrımcılık, bölücülüktür" dedi.
Bunun üzerine PKK’nin kurucularından Muzaffer Ayata, 2 Mayıs’ta Özgür Gündem Gazetesi’nde PKK’nin silahsızlanma kongresi için hazırlık yaptığını ancak hazırlıklardan vazgeçtiğini yazdı. Ayata, Erdoğan'ın yaptığı açıklamalar kadar AKP yönetiminin Öcalan'ı yeni bir tecride almasının PKK'nin kararında etkili olduğunu belirterek "Erdoğan PKK'nin kongre toplamasını direkt engellemiştir" ifadesini kullandı.
Ardından KCK Yürütme Konseyi Eş Başkanı Bese Hozat, Med Nuçe TV’ye yaptığı açıklamada, Kürt kimliğini tanıyan anayasal değişiklik olmadan silahsızlanma kongresi olmayacağını duyurdu. 28 Şubat deklarasyonu ve Nevruz manifestosuyla çizilen temelde AKP’nin adım atması halinde PKK'nin de kongre toplamayı kararlaştırdığını belirten Hozat şunları söyledi:
"İzleme heyetinin gözetiminde resmi müzakere başlamalıydı. 10 madde üzerinde yapılacak müzakere ile mutabakat sağlanmalı ve TBMM'nin gündemine getirilmeliydi. Yarısı parlamenterlerden, yarısı izleme heyetinden oluşan bir Hakikat ve Yüzleşme Komisyonu mecliste kurulmalı, önderliğimiz de bu komisyona konuşmalıydı. Bizim şu anda kongreyi toplama gibi bir gündemimiz yok. Çünkü hiçbir adım atılmadı. Bırakalım müzakereyi, diyalog süreci de ortadan kaldırıldı. Bir aydır önderliğimiz ile görüşme olmuyor. PKK devletin atacağı adımlar üzerinden kongreyi toplayacaktı. Kongreyi gündemden çıkardık. Kürt sorunu çözülmeden PKK böyle bir kongre yapmaz. Kürt kimliği tanınmadan, bu temelde anayasa değiştirmeden ve Kürtlerin statüsünü kabul etmeden böyle bir kongreyi asla toplayamaz."
Erdoğan’ın tekmelediği masa bu açıklamalardan sonra iyice sarsılmış oldu. ‘Masa tamamen çöktü’ demek için hala vakit var. Tabi seçim sürecinde PKK’nin silah bırakmak istemediği, HDP’nin silahların gölgesinde siyaset yaptığı yorumuna yol açacak bu karar iki tarafı keskin bir tutum.
Kongreden vazgeçilmesine rağmen KCK, 1 Mayıs’ta sandık ile silah arasında tercihini sandıktan yana yaptığını gösteren bir açıklamada bulundu: “Hükümet, Erdoğan’ın süreci bitiren bu yaklaşımına tutum koymadığı gibi gerilimi arttıran, provokasyon ve çatışmalara yol açacak söylem ve tutum içine girmektedir. 7 Haziran seçimleri AKP'nin bu politikasıyla HDP'nin Türkiye'yi demokratikleştirme politikası arasında geçecektir. Bu açıdan Erdoğan ve hükümetin politikalarının teşhir edilmesi, tutum alınması ve bu tutumun seçimlere yansıtılması gerekmektedir.”
HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş da Erdoğan’ın başkan olmak için barış sürecini elinde rehin tuttuğunu belirterek kongreden vazgeçilmesinin sorumlusunun bizzat cumhurbaşkanı olduğunu söyledi. Demirtaş, HDP’nin barajı aşamasa bile seçim beyannamesindeki deklare ettiği ilkeler temelinde demokratik mücadeleye devam edeceğini belirtip fiili özerklik ilan edileceği spekülasyonlarını reddetti.
PKK’nin silah ile HDP üzerinden demokratik siyaset arasında sıkıştığı tespitine karşın bir Kürt kaynak Al-Monitor’a şu yorumu yaptı: “Kandil, Erdoğan’ın çözüm sürecini araçsallaştırmasına karşı bir tutum alma gereği duyuyor. Bu bir uyarıdır. Kürt tarafı kamuoyuna barışta ısrar ettiğini ve silahsızlanmayı engelleyenin de Erdoğan olduğunu göstermeye çalışıyor. Elbette çatışmasızlık döneminin sona erdirecek gelişmeler her zaman yaşanabilir ancak PKK bir takım provokasyonların üstesinden gelebilecek tecrübeye de sahip. PKK silah ile seçim arasındaki sıkışmışlığı idare edebilir. Ben bu kararın HDP’yi vurmasını beklemiyorum.”
PKK’nin önceliği HDP’nin yüzde 10 barajını aşması. Özellikle Öcalan, halkların demokratik platformu olarak kurguladığı HDP projesinin başarılı olmasını istiyor. HDP, barış stratejisinin önemli bir enstrümanı. Bu yüzden KCK Eşbaşkanları Cemil Bayık ile Bese Hozat 7 Haziran seçimlerinin cumhuriyet tarihindeki en kritik seçim olarak niteliyor.
Bu da, Ortadoğu’daki gelişmeler ve İslam Devleti’nin (İD) arz ettiği tehdit nedeniyle Kürdistan’ın diğer parçalarında silahlara veda etmesi güçleşen PKK’nin Türkiye için demokratik siyaseti öncelik haline getirdiğinin bir diğer göstergesi. HDP’nin 550 adayla bütün bölgeleri kapsayan bir Türkiye partisi olma hedefinin önündeki en büyük tehdit ise PKK’nin çatışma ortamına geri dönmesi. Erdoğan da bu zor denklemde Kürt hareketini hata yapmaya iten taktiklere başvuruyor. Ağrı’da HDP’lilerin kırsalda ağaç dikme festivali sırasında gerillaların bulunduğu alana asker indirip çatışma çıkarma girişimi de bu taktiklerden biriydi. Elde silah olduğu sürece tuzaklar da çatışma riski de asla eksik olmayacak.
Hâlihazırda dondurulmuş olan barış sürecinin ısıtılması yeni, cesur ve samimi bir başlangıcı gerektiriyor. Türkiye savaşa mı yoksa barışa mı gidiyor sorusunun yanıtı kimsede yok. Türkiye’nin alacağı istikamet önemli ölçüde 7 Haziran seçimlerinden çıkacak tabloya bağlı.