Rusya’nın Irak’a sağladığı askeri desteğin haziranda duyurulan Su-25 savaş jetlerinin satışı ile sınırlı olmayacağı anlaşılıyor. Rusya Savunma Bakanı Sergey Şoygu’nun Iraklı mevkidaşı Sadun El Duleymi ile görüşüp Irak’la ilişkilerin geliştirilmesini “stratejik öncelik” ilan etmesinden bir hafta sonra Rusya’nın Vedomosti gazetesi, toplam değeri 1 milyar doları aşan yeni silah anlaşmalarının yapıldığını, bunların seyyar çoklu roket rampaları, 152 milimetrelik obüsler ve havan topları gibi silahlar içerdiğini duyurdu.
Şoygu, Rusya’nın Irak’a desteğini basit bir cümleyle izah etti: “Terörle mücadelede sarf ettiğiniz çabayı destekliyoruz.” Şoygu’nun bakış açısından bu, İslam Devleti (İD) denen örgütle mücadele eden Irak hükümetine silah satmak için geçerli ve yeterli bir sebep olabilir. Ancak Moskova çok daha büyük hedeflerin peşinde olabilir. Irak’ta şiddet ve istikrarsızlığın barındırdığı fırsatlar, Moskova için daha iyi bir zamanda ortaya çıkamazdı.
Bir düşünün: En basitinden, ABD ve Avrupa’nın Ukrayna krizi nedeniyle Rusya’ya artan sertlikte yaptırımlar uyguladığı bir dönemde Rusya, savunma sektörüne bir milyar dolar kazandırıyor. Moskova aynı zamanda ABD’nin hoşnutsuz bir müttefiki olan ve geçmişte, Sünni hâkimiyetindeki Baas rejiminde bile sağlam ilişkiler kurduğu Irak’la tekrar yakınlaşmış oluyor. Irak Başbakanı Nuri El Maliki’nin yönetim tarzının Kremlin’den çok Beyaz Saray’a zorluk çıkardığı düşünülürse Moskova’nın ABD-Irak geriliminin devamından fayda umması için en az bir nedeni var.
Bölgenin geneli bakımından ise Rusya, iç tehditlerle karşı karşıya olan yönetimlere çok fazla soru sormadan – yani “Ödeme nakit mi?” dışında çok fazla soru sormadan – nispeten hızlı ve istekli bir şekilde silah tedarik edebildiğini Orta Doğu’nun diğer tedirgin rejimlerine göstermiş oluyor.
Geçtiğimiz günlerde yayımlanan bir IHS Jane’s haberinde nispeten ucuz ve ayrım yapmayan Rus silahları ile daha pahalı, yüksek hassasiyetli Amerikan sistemleri arasındaki fark, çarpıcı bir şekilde ortaya konuyor. Rus silahlarının Irak’ın terörle mücadele taktiklerini nasıl etkileyeceğini irdeleyen haber, Maliki kuvvetlerinin “ikincil zarar” konusunu pek umursamayacağını ancak uluslararası boyutta siyasi sonuçların doğabileceğini belirtiyor. Her şeyden önce, hava saldırıları ve topçu ateşi büyük sivil kayıplara yol açarsa ABD ve diğer Batılı hükümetler Irak ordusunu ne kadar destekler? Bu da sonuç olarak Washington ile Moskova arasındaki farkın altını daha kalın çizgilerle çizebilir.
Suriye’deki kanlı iç savaşta bile Suriye lideri Beşar Esad’a silah satmış olan Rusya’nın zaten kanıtlayacak bir şeyinin olmadığını düşünenler olabilir. Yine de Rusya’nın “askeri-teknolojik iş birliği” diye adlandırdığı Irak’a yönelik satışları artırması, iki hususu göstermiş oluyor. Birincisi, Suriye örneğinin olağanüstü koşullardan kaynaklanan münferit bir vaka olmadığı ortaya çıkıyor. İkincisi de Moskova’nın Washington’la hâlihazırda iş birliği yapması veya geçmişte iş birliği yapmış olmasının müstakbel müşterilerini seçmesinde bir engel teşkil etmeyeceği görülüyor.
Rusya’nın Irak’la ilişkilerinin başka bölgesel yansımaları da var. En aşikâr ve dolaysız olanı şudur: İD militanlarına karşı Maliki hükümetine verilen destek, Moskova’nın Suriye politikasını pekiştirip tamamlıyor. ABD’nin aksine Moskova, Suriye ve Irak’ta tutarlı bir siyaset izliyor ve dolayısıyla bu siyaseti uygulamak da kolaylaşıyor. Bunun yanı sıra, Irak’la yakınlaşma, bilinçli veya gayrı ihtiyari olarak bir tedbir işlevi görebilir. Esad düşerse Rusya’nın Irak’ta hazırladığı zemin çok daha büyük bir önem kazanabilir. Benzer şekilde, İran’la nükleer müzakereler mucizevi biçimde başarıya ulaşır da Tahran ile ABD/Batı arasında yakınlaşmanın yolu açılırsa Irak, Rus diplomasisinin B planına katkı yapabilir.
Rusya’nın Irak hükümetine artan silah satışları, henüz mütevazıdır ve bunlara abartılı bir anlam atfedilmemeli. Yine de satışların jeopolitik anlamda da kimi etkileri olabilir. Bu hamleler, Rusya’nın Ukrayna nedeniyle ABD ile zor bir anlaşmazlık yaşadığı bir dönemde dahi uluslararası alanda ve Orta Doğu’da etkili bir oyuncu olabildiğini açıkça gösteriyor. Öte yandan, bu satışlar Moskova’nın ABD ile doğrudan rekabet etmesini mümkün kılıyor. Ancak ABD, Irak’ta hükümetin çökmesini engellemek istediği sürece böyle bir rekabetten pek şikâyetçi olmaz.
Peki, bunlar Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in kapsamlı bir Orta Doğu stratejisi çerçevesinde düşünüp planladığı hamleler mi? Söylemek imkânsız. Esasen Kremlin’in Irak’a ilişkin bu ilk kararlarının tümüyle taktiksel ve fırsatçı olduğunu, İslamcı militanları durdurma, biraz para kazanma ve ABD’ye boy göstermenin ötesinde bir amaç taşımadığını söylemek geçersiz bir sav olmaz. Zira Putin’in stratejik beynine dair yazılıp çizilen onca şeyden sonra Rus liderinin Ukrayna kararları, birçok yönden şaşırtıcı derecede basiretsiz oldu. O denli ki Putin şimdi şöyle bir ikilemle karşı karşıya: ya bu maliyetli gerilimi tırmandıracak ki bu, ciddi bir çatışmaya dönüşebilir ya da iç siyasetteki zararı göze alıp geri adım atacak ki bu bile Rusya’yı Batı’nın ekonomik yaptırımlarından ve NATO’nun uzun vadeli çevreleme ve bastırma önlemleri dâhil başkaca baskılardan kurtaramayabilir.
Sonuç olarak Rusya, Irak’ta yeni kazanımlar elde etmek için iyi bir konumda bulunuyor ama ileriki aşamalarda bunu başarıp başaramayacağı henüz net değil.