Başbakan Recep Tayyip Erdoğan Türk basınını hükümetin kontrolüne sokmak için çok çalıştı. Kendisine yakın iş adamlarının büyük gazete ve televizyon kanallarını satın almasını sağlayarak bunda bir ölçüde başarılı da oldu.
Ancak Türkiye yine de bilginin kamuoyuna ulaşması bakımından açık bir toplum olarak kalmayı büyük ölçüde sürdürüyor. Bunda sadece hükümet baskısına direnen bir kısım bağımsız basın kuruluşu değil internet, bilhassa da sosyal medya etkili.
Dolayısıyla, internetin Erdoğan'ın hayatını zehir ettiğine şaşmamak gerek, özellikle de kendisinin ve hükümet üyelerinin isminin karıştığı yolsuzluk iddialarına ilişkin telefon görüşmeleri kayıtlarının video paylaşım sitelerine sızmasının ardından...
Kadri Gürsel'in 7 Mart'taki Al-Monitor yazısı bu ay sonundaki kritik yerel seçimlere hazırlanan AKP'nin rakiplerine yeni kozlar veren görüşme kayıtlarına ilişkin ayrıntılara yer veriyor.
Erdoğan'ın sosyal medyaya ilişkin sıkıntısı geçen yaz İstanbul'daki Gezi Parkı'nda başlayan ve tüm ülkeye yayılan protestolarla başladı. Hükümet karşıtı bu isyan hareket sosyal paylaşım sitesi Twitter üzerinden örgütlendi.
Erdoğan protestoların üzerine 2 Haziran 2013'te yaptığı açıklamada acı bir yakınmada bulunmuştu: "Şu anda Twitter denilen bir bela var, yalanın daniskası burada. Sosyal medya denilen şey aslında şu anda toplumların baş belasıdır"
Sosyal medyadan kendisine yönelen ve gittikçe büyüyen siyasi tehdidin farkında olan Erdoğan yönetimi, Telekomünikasyon İletişim Başkanlığı'nın (TİB) hükümet tarafından atanan başkanına her hangi bir web içeriğini dört saat içinde fiilen kapatma hakkı tanıyan baskıcı internet yasasını çıkardı.
Gazetecileri Koruma Komitesi (CPJ) gibi uluslararası insan hakları kuruluşları, Washington ve Avrupa Birliği tarafından eleştirilen yasanın, Erdoğan'ın gittikçe otoriterleştiğinin ve anti-demokratik eğilimlerinin bir diğer göstergesi olduğunu açıkladı.
Kendisini basın özgürlüğünün yılmaz savunucularından biri olarak lanse eden Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün internet yasasını onaylaması hem içeride hem de yurt dışında derin bir hayal kırıklığı yarattı.
Erdoğan ile birlikte AKP'nin kurucularından olan Cumhurbaşkanı, yasayı onaylamadan önce hükümeti bazı olumlu değişiklikler yapmaya zorladığını belirterek kendisini savunsa da bu değişiklikler genel olarak yetersiz bulunuyor.
Öte yandan internet yasasının ardından liveleak.com'a sızan ve Erdoğan'ın oğlu Bilal'e evlerindeki on milyonlarca avrodan kurtulmasını söylediği iddia edilen kayıtlar interneti kontrol çabalarının nafile olduğunu gösterdi, bilhassa da bu paylaşımlar yurt dışından yapılıyorsa...
Erdoğan yine de ailesi ve hükümetle ilgili yasal ve yasa dışı kayıtların internete sızmasını engellemek için ilave önlemler almayı deniyor. Neredeyse her gün sızan görüşme kayıtları ise Erdoğan ve hükümetin ne kadar zor bir görevle karşı karşıya olduğunu gösteriyor.
Erdoğan hükümete yakın ATV ve A-Haber televizyonlarına 5 Mart'ta yaptığı açıklamalar da hükümetin 30 Mart'taki yerel seçimlerin ardından YouTube ve Facebook'u "kapatacağını" söyledi.
Erdoğan şöyle dedi: "Bu konuda kararlıyız. Bu milleti Facebook'a, YouTube'a yedirmeyiz. Bu insanlar ya da kuruluşlar kendi çıkarları için her türlü ahlaksızlık, casusluğu teşvik ediyor. Böyle bir özgürlük anlayışı olmaz”.
Erdoğan'ın bu açıklamalarının Facebook kullanıcı sayısının 34 milyonu bulduğu Türkiye'de öfkeyle karşılanması şaşırtıcı değil. Ana Muhalefet partisi CHP Erdoğan'ın sözlerinin "demokrasi adına dehşet verici" olduğunu açıkladı.
Barış ve Demokrasi Partisi (BDP) lideri Selahattin Demirtaş ise daha açık sözlüydü. Demirtaş Diyarbakır mitinginde şöyle dedi: "Sosyal medya üzerinden yayılan kirli ilişkileri engellemek için kapatabiliriz diyor. Sen önce halkı tahrik eden ağzını kapat”.
Çok satan gazetelerden Hürriyet de Facebook ve Youtube’un resmen yasaklandığı ve Kuzey Kore'nin başını çektiği anti demokratik ülkelerin bir listesini yayımlayarak Erdoğan'ın Türkiye'yi bu ülkeler arasınaçekmekte olduğunu gösterdi.
Erdoğan’ın sözleri uluslararası medya tarafından da geniş ilgi gördü ve Batılı devletler tarafından eleştirildi. Örneğin ABD Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Jen Psaki 7 Mart’taki basın toplantısında sözünü esirgemeden konuştu: “İnternet yasası uygulanırken, sosyal medya sitelerinin kapatılabileceğine dair ifadelerden endişe duyuyoruz. Türkiye’nin temel ifade özgürlüklerine bağlı kalacağı sözünü tutmasını bekliyoruz. Bağımsız özgür medya, açık toplum ve hesap verebilir yönetimin esasıdır".
Gezi Parkı protestolarından sonra Türkiye'yi yakından takip etmeye başlayan ünlü Hollywood oyuncusu ve insan hakları aktivisti Susan Sarandon bile Erdoğan’ın açıklamalarına değindi. Hürriyet, New York’ta halka açık bir organizasyonda konuşan Sarandon'un şu sözlerine yer verdi: “Son öğrendiğime göre Facebook ve YouTube’u da kapatabileceğini söylüyormuş. Demek ki işler onun için iyi gitmiyor. Basına sansür uygulamaya başladığınız dakikada tüm dünyayı karşınıza alırsınız".
Erdoğan’ın Facebook ve Youtube’a ilişkin sözleri en çok da Gül’ü zor durumda bıraktı. Gül, kendisini bir internet hayranı olarak tanıtmasına rağmen internet yasasını veto etmeyerek zaten tepki çekmişti. Cumhurbaşkanı, Erdoğan'ın son açıklamalarını ise bu sitelerin kapatılmasının söz konusu olmadığını söyleyerek değerlendirdi: “Önce bilinmesini isterim ki, Türkiye demokratik bir hukuk ülkesidir. Özgürlüklerin güçlenmesini arzu ederiz”. Cumhurbaşkanı Facebook ve YouTube’un dünyaca tanınmış platformlar olduğunu da sözlerine ekledi.
Ancak Erdoğan'a açıkça muhalefet ediyor gibi gözükmemek için sözlerini malumun ilanıyla dengelemeye çalıştı: "Gerçek ortamda suç neyse sanal ortamda suç aynıdır”.
Gül'ün açıklamalarından mı yoksa içeriden ve dışarıdan gelen sert eleştirilerden midir bilinmez ama Erdoğan son günlerde bu tutumundan geri adım attı. Ancak yine de temkini elden bırakmayarak bu sitelere yönelik ilave bazı adımlarlar atılabileceğinin işaretini verdi.
Erdoğan Urfa mitingi dönüşü uçakta kendisine eşlik eden gazetecilere şu açıklamayı yaptı: "Facebok, YouTube ulusal güvenliği tehdit eder mahiyet arz etmeye başladı. Batı'da böyle durumlarda uyarı yapılıyor ve yayınlar kesiliyor. (...) Buna bir çerçeve bulmak lazım. RTÜK bir hazırlık yapıyor. Ama ben komple bir kapatmadan söz etmedim. Ama tamamen kapatma gibi bir şey söz konusu olamaz." Erdoğan'ın bu demeci ATV ve A Haber'e yaptığı açıklamalara düpedüz tezattı.
Erdoğan’ın YouTube, Facebook ya da benzeri internet sitelerine kanunla belirlenen kaideler dışında bir yaptırım getirip getirmeyeceğini zaman gösterecek.
Konunun özü ise Erdoğan’ın Susan Sarandon’un da dediği gibi işlerin kendisi için iyi gitmediğinin farkında olmasıdır. Erdoğan bilgi çağında önüne geçilmesi imkansız şeyleri engellemeye çalışıyor.
Bu adımların otoriter imajını pekiştirmesi ise şu an için Erdoğan’ı pek rahatsız etmiyor. Bu, içinde bulunduğu zor durumun bir diğer göstergesi olarak değerlendirilebilir. Zira bir yandan yolsuzluk suçlamaları kabus gibi üzerine çökerken bir yandan da kendisi ve hükümet üyelerinin anti-demokratik kabul edilen uygulamaları ortaya saçılıyor.