Kral Abdullah, Ürdün’ün Filistinliler için alternatif vatan olma ihtimalini dillendiren çevrelere ültimatom verdikten dört gün sonra Temsilciler Meclisi, Amman’daki İsrail büyükelçisinin kovulması, Tel Aviv’deki Ürdün büyükelçisinin de geri çağrılması yönünde karar verdi. Karar, İsrail parlamentosuna misilleme niteliğindeydi. Zira Knesset, Haşemi krallığının işgal altındaki Doğu Kudüs’te İslami ve Hristiyan mabetler üzerindeki muhafızlık rolünü kaldırıp bunları İsrail denetimine almayı görüşüyor. Bir grup İsrailli vekil, Yahudilerin Mescid-i Aksa alanında ibadet etmesine izin verecek bir karar geçirmek istiyor, bir diğeri ise camiye bile girişin tümüyle serbest olmasını istiyor.
Başbakan Benjamin Netanyahu hükümeti, Doğu Kudüs’teki dini mabetler üzerindeki Ürdün himayesini kaldırma girişimlerini desteklemediğini açıklamıştı. Ancak çeşitli Yahudi gruplarının polis eşliğinde Mescid-i Aksa’ya gitmesine izni verildi ve bu da Filistinlilerle Ürdünlülerin tepkisine yol açtı. 25 Şubat’ta Mescid-i Aksa’da ibadete gelen öfkeli Müslümanlar, İsrail güvenlik görevlileriyle çatıştı. Bu gerilim, İsrail’in ABD arabuluculuğunda bir barış anlaşmasına varılacağı beklentisiyle bölgenin statüsünü değiştireceği korkusuna yol açtı.
Ürdün parlamentosu daha önce geçen mayısta da hükümete İsrail büyükelçisini sınır dışı etme çağrısı yapmıştı. Ancak 26 Şubat’taki oylamada Temsilciler Meclisi Başkanı Atıf El Taravne, hükümeti bu son kararı göz ardı etmemesi için uyardı. Şimdi soru şu: Temsilciler Meclisi’ndeki oylama ne kadar bağlayıcı? CNN Arapça kanalına konuşan Hükümet Sözcüsü Muhammed El Mumani, hükümetin Temsilciler Meclisi kararına saygı duyduğunu, konuyu anayasal çerçevede ele alacağını belirtti.
Bir grup Ürdünlü milletvekili ise Ürdün’ün Doğu Kudüs’teki muhafızlık rolünü kaldıran bir yasanın kabulü durumunda Ürdün-İsrail barış anlaşmasının feshini isteyen bir bildiri imzaladı. Ürdün’ün Doğu Kudüs’teki bu özel rolü, 1994 barış anlaşmasında yer alıyor. İsrail’in bunu tek taraflı sona erdirmesi, çok ciddi bir ihlal anlamına gelecek.
Temsilciler Meclisi kararının sertliğine rağmen, pek az kişi hükümetin bu kararı yerine getireceğine inanıyor. Dış politika kararları, tümüyle Saray’ın yetki alanına giriyor. İsrail, Doğu Kudüs’teki Haşemi rolünü tehdit edecek bir hamle yapmadığı sürece Kral Abdullah’ın şu an harekete geçmesi beklenmiyor.
İronik olan şu ki tam da kral, Ürdün’ün sırtından bir barış anlaşmasının olamayacağını söylediği sırada Ürdün, Doğu Kudüs’teki özel görevini savunmak için kendini ön cephede buldu. Kral, o kısa ama sert konuşmasında “Ürdün’ün Filistin demek olduğunu” savunan veya “Ürdün Seçeneği” olarak bilinen ihtimali dillendirmeye devam edenlere ateş püskürdü.
Kralın verdiği ültimatom, ABD Dışişleri Bakanı John Kerry’nin çözüm önerileri üzerine medyada, siyasette ve halk arasında kopan fırtınayı yatıştırmaya yönelikti. İddialara göre bu önerilerin amacı, Filistin davasını “ortadan kaldırmak” ve milyonlarca Filistinli mültecinin Ürdün’de iskân edilmesinin yolunu açmak. Kral, Ürdün’ün ulusal çıkarlarını birkaç milyarlar dolarlık yardıma satabileceğini düşünenleri kınadığını söyledi.
Kral, Ürdün’ün Filistinliler için alternatif vatan olma ihtimalini dillendiren çevreleri açıklamadı. Ancak söz konusu kişileri bildiğini, bu tutumlarının sürmesi hâlinde isimlerini önümüzdeki yıl ifşa edeceğini belirtti. Gözlemcilere göre kralın kastettiği kişiler, Filistin sorununu çözmeye dönük ciddi her girişimde veya köklü siyasi reform taleplerinin ortaya çıktığı her dönemde türlü sebeplerle bir araya gelip Ürdün’ün bekasının tehlikede olduğunu dillendiren siyasi çevreler, eski üst düzey yöneticiler, statükocular ve emekli generaller.
Örneğin, şubatta bir grup Temsilciler Meclisi üyesi, yabancılarla evli Ürdünlü kadınların çocuklarına yurttaşlık haklarının verilmesi için girişimde bulundu. Konuyu anında Kerry’nin çözüm önerilerine ve Filistinlileri Ürdün’e yerleştirme komplosuna bağlayan tutucu vekil ve siyasiler, girişimi akamete uğrattı. Arkasında kralın da desteğinin olduğuna inanılan bu girişim, medya tarafından da hedefe kondu, önerinin sahibi olan liberal milletvekili Mustafa Hamarneh, Amerikan ajanı olarak yaftalandı.
Kralın sert çıkışına rağmen, 1980’lerde sağcı İsrailli siyasilerin ortaya attığı Ürdün Seçeneği, gerçek bir korku beslemeye devam ediyor. Doğu Şeria’nın Ürdünlü milliyetçileri, Filistinlilerin de reddettiği bu seçeneği konuşmaktan vazgeçecek gibi değil.
Yorumcu Hasan Barari, kralın konuşmasından sonra şu satırları kaleme aldı: “Beğensek de beğenmesek de ‘alternatif vatan’ konusu (…) ABD’nin çözüm girişimlerinin sonucu ortaya çıkana dek gündemde kalacak. Zira bu girişimler bazı gözlemcilerde Filistin’de adaletsiz bir çözümün sonuçlarının Ürdün’ün başına kalacağı beklentisini yaratıyor.”
Al Ghad gazetesinde yazan Fahd El Kitan’a göre de Ürdün Seçeneği “Ürdün-Filistin ilişkisinin yıllar içindeki muğlaklığı” nedeniyle kuruntu değil. Ürdünlülerin, 1970’lerin başında önce “Birleşik Arap Krallığı” gibi hayali bir kavramla yaşadığını, sonra da Batı Şeria ile Ürdün arasında federasyon veya konfederasyonun konuşulduğunu vurgulayan Kitan, bu kuruntuların merhum Kral Hüseyin’in 1988’deki çekilme kararıyla bitmiş olması gerektiğini ancak korkuların devam ettiğini belirtti.
1999’da tahta çıkınca “Önce Ürdün” sloganını benimseyen Kral Abdullah, babasının Ürdün Nehri’nin iki yakasını siyasi anlaşma yoluyla birleştirme hevesini ve bu yöndeki bölgesel siyasetini fiilen terk etmiş oldu. Kral Abdullah, Ürdün’ün Batı Şeria’da herhangi bir işlevi olmayacağını defalarca ifade etti. Ancak Ürdün’ün Doğu Kudüs’teki rolü üzerine İsrail ile patlak veren kavga ve kralın Ürdün’ün ulusal çıkarlarını tehdit eden bir barış anlaşmasının asla kabul edilmeyeceği yönündeki açıklaması, Ürdün’ün Doğu Kudüs’le ve dolayısıyla Filistin sorunuyla özel bağlarını gözler önüne seriyor.
Ürdün’de iki milyonu aşkın Filistinli mülteci yaşıyor. Bunların yaklaşık yarısı, Ürdün vatandaşlığına sahip. Ürdün Seçeneği gerçekten bir hayal olabilir ve Ürdün asla bir Filistin devletine dönüşmez. Ancak Ürdün’ün, vatandaş olsun mülteci olsun Filistinlilerle olan çetrefilli ilişkisi, mevcut barış görüşmelerinde muhakkak ki konu olacak. Ürdün’ün Doğu Kudüs’te tehdit altında olan özel rolü ise aynı anda ayrıcalık ve yük hâline gelmiş durumda.