NABLUS, Batı Şeria-- İsrail Başbakanı Benjamin Netanyahu ile ABD Dışişleri Bakanı John Kerry arasında İran'ın nükleer programına ilişkin tartışmalar yüksek perdeden sürerken, Kerry’nin Netanyahu’ya gönderdiği uyarı Filistin'le ilgili oldu. Kerry'e göre İsrail ile Filistin Yönetimi arasındaki son müzakereler anlaşmayla sonuçlanmazsa Batı Şeria'da üçüncü intifada patlak verebilir.
Kerry'nin, hem Batı Şeria hem İsrail'de yankılanan uyarısı, 13 Kasım'da ürkütücü bir olayla güç kazandı. İsrailli asker Eden Atias 16 yaşında Filistinli bir genç tarafından Afula’da bir otobüste öldürüldü. İsrail emniyet yetkilileri olayı yeni bir "hâleti ruhiye saldırısı" olarak niteledi, yani Filistinli grupların azmettirmesiyle değil, Batı Şeria'daki genel havanın etkisiyle münferit olarak planlanıp gerçekleştirilmiş bir saldırı. Atias son üç ay içinde böylesi bir saldırıda öldürülen dördüncü İsrailli oldu. Kurbanların üçü asker, biri de sivildi.
Bu hafta Batı Şeria'ya gittiğimde genç insanları bu terörist saldırılara sevk eden ruh hâlini anlamaya çalıştım. Seyahatime, İsrail güçleri ile Filistinli gençler arasında her daim sürtüşmelerin yaşandığı Kalandiya kontrol noktasından geçerek Ramallah'ta başladım. Kontrol noktasındaki askerler normalden daha temkinli ve gergindi. Tüm işlemler kaplumbağa hızıyla ilerliyordu. Her araba titiz bir araştırmadan geçiyor ve araçlar, bariyere doğru uzanan yolda uzun bir kuyruk oluşturuyordu. Bir buçuk saattir sabırla sırada bekleyen taksici İbrahim bana şöyle dedi: "Geriye doğru gidiyoruz. Saldırıya kalkışan her manyak, savaştan sonra inşa ettiğimiz her şeyi yıkıyor." İbrahim “savaş” derken ikinci intifadayı kast ediyordu. İkinci intifada, 4 bini aşkın Filistinlinin ölümüne ve Batı Şeria'da büyük bir yıkıma neden olurken, Filistin Yönetimi’ni de ekonomik olarak çökertmişti.
İbrahim neredeyse 20 yıldır Ramallah-Kudüs hattında çalışıyor. Kontrol noktalarının kapandığı ve çocuklarına ekmek götüremediği günleri unutmuş değil. İbrahim’e şöyle sordum: "Yani Filistinliler yeni bir intifadayı akıllarından bile geçirmesin, öyle mi?"
Bana şu yanıtı verdi: "Bunu akıllarından bile geçirmezler demiyorum. Demek istediğim bizim tarafla sizin taraf bir araya gelip işleri yoluna koysun ve bizim de payımıza düşeni versin. Daha fazla kurban verilmesi yazık olmaz mı, zaten yeterince verilmedi mi?"
Batı Şeria'da pek çok insanın büyük bir ayaklanmayı tümden ihtimal dışı görmesinin nedeni sadece ikinci intifadanın bıraktığı tükenmişlik hissi değil. Sonu görünmeyen işgalin verdiği bıkkınlık ve umutsuzluk, geçen birkaç yıl içinde Filistin Yönetimi'nden duyulan hayal kırıklığı ile birleşti. Filistin Yönetimi Başkanı Ebu Mazen hakkında söyleyecek olumlu sözü olanlar dahi onun liderlik becerilerine itibar etmiyor. Ebu Mazen karizmadan yoksun. Sokaktaki hava, halkı cesaretlendirip harekete geçirecek bir lider olmadan yeni bir gösteri dalgası üretecek enerjinin oluşmayacağı yönünde. Zaten Filistin güvenlik güçleri de huzursuzluk çıkarmak için yerel düzeyde yapılan her türlü girişime karşı tedbir alıyor.
Şu an yeni bir intifada başlatmak Filistinlilerin çıkarına değil. Bu, en çok da El Fetih hareketi için geçerli. Zira Batı Şeria’da böyle bir kaos yaşanırsa El Fetih hem alanda hem de bölgesel yönetimde kontrolünü kaybeder.
Bir zamanlar protestoların merkezi olan Ramallah’ın ana meydanı Manara’da bir polis memuruyla konuştum. Filistin polisinin lacivert üniformasıyla alanda devriye gezen Ali, akıcı bir İbranice’yle konuştu. Sözleri, Eden Atias’ın öldürülmesini kınar gibiydi: “İnsan öldürmeyi desteklemiyoruz. Hatta buna karşı çıkıyoruz. Evet, karşı çıkıyoruz. Ama buradaki genç insanlara bir bakın. İşleri yok, aşları yok, o yüzden de kafalarına ne koydularsa gidip onu yapıyorlar.”
Ali’nin dile getirmediği ama pek çok Filistinlinin düşündüğü ve hatta fısıldayarak telaffuz etmeye başladığı bir şey daha var: Ekonomik krizin tek sorumlusu İsrail değil. Ebu Mazen de üst düzey El Fetih yöneticileri de Filistin Yönetimi’ni saran yolsuzluk da bundan sorumlu.
Mülteci kamplarında ve küçük şehirlerin banliyölerinde yaşayan gençler, onları saldırıya sevk eden nedenleri açıkça anlatabiliyor. Nablus dışında İtamar ile Har Brakha yerleşimleri arasındaki yolda yürüyen bir grup genç, Filistin gençliğinin bugünkü hissiyatını bana hiç çekinmeden şöyle anlattı: "Bütün sorunları sizin yerleşimciler çıkarıyor. Malımızı mülkümüzü yakıyorlar, bize ateş açıyorlar, istedikleri her şeyi yapıyorlar.” Bu konuşmadan birkaç saat önce, yerleşimci olduğu sanılan maskeli adamlar, şafak sökmeden yakındaki Sincil köyüne girmiş ve içinde insanların bulunduğu bir evi kundaklamaya çalışmıştı. Olay yerinden kaçarken de duvara, "Eden'den saygılar. İntikam!" diye yazmışlardı.
Yolda gezinen bu gençlere şöyle sordum: "Sizce yeni bir gösteri dalgası mı başlıyor?" Hep bir ağızdan "Olabilir." dediler. Aralarında en genç olanı da şöyle devam etti: "Kaybedecek hiçbir şeyimiz yok. Yetti artık! Bıktık!" Diğer iki arkadaşı da başlarını sallayarak onu onayladı ve gülümsedi. Belki de benden yanıt beklerken öylesine gülümsemişlerdi. Ya da arkadaşları, İsrailli gazetecinin böyle bir cevap beklediğini düşünerek o şekilde konuşmuş, onlar da bunun farkına varmıştı. Karar veremedim.
Aldığım en çarpıcı değerlendirme, Nablus'taki El Neceh Üniversitesi'nde mühendislik okuyan bir öğrenciden geldi: "Yorulduk. Yeni savaşlara, ölümlere, kontrol noktalarına takatimiz kalmadı. Ama insanlar ölümlü. Ruhlarını teslim etmeden önce uzun zaman hatırlanacak bir şey yapıp gitmek istiyorlar." Bunun üzerine "Bu noktaya geldiniz mi?" diye sordum ve şu cevabı aldım: "Henüz değil, ama o da olacak. Geriye tek bir çıkış yolu kaldıysa insanlar eninde sonunda oraya varır.”
Batı Şeria'nın kasabaları ve köyleri, Filistin halkının ruh hâlini çok net ortaya koyuyor. Çaresizlik havası her yere sinmiş, ama yeni bir şiddet dalgasının sonuçlarından duyulan korku da o denli yaygın. Batı Şerialı gençler- bölgede sevilen bir deyimi kullanacak olursak- gerçekten de bir barut fıçısı üzerinde oturuyor olabilir. Ancak en azından şimdilik, fıçıyı tutuşturacak kimse görünmüyor.