Ana içeriğe atla

Türkiye’nin yeni normali: Esad’la normalleşme

Ankara’nın Şam’la normalleşme sinyali vermesi, kuzey Suriye’de Türk kontrolündeki bölgelerde yüzlerce göstericiyi sokaklara döktü.
Syrian President Bashar al-Assad (R) listens on as Turkish Prime Minister Recep Tayyip Erdogan speaks during a joint press conference at al-Shaab palace in Damascus on Oct. 11, 2010.

Türkiye’de Suriye Cumhurbaşkanı Beşar Esad’la diyalogun gerekliliğinden dem vuran resmi sesler giderek çoğalıyor. Bu adımlar, seçimlere giderken oy devşirme ve Kürtlerin özerklik umudunu köreltme hesabıyla atılıyor. Türkiye ile Batı’nın arasını açmak isteyen Rusya da bunlara destek veriyor.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın başlıca siyasi müttefiki olan aşırı sağ Milliyetçi Hareket Partisi’nin lideri Devlet Bahçeli 15 Ağustos’taki açıklamasında Suriye konusunda atılan adımların “değerli ve isabetli” olduğunu belirtti. Bahçeli bu sözleriyle Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu’nun geçtiğimiz hafta yaptığı açıklamaları kastediyordu. Çavuşoğlu, Ekim 2021’de Belgrad’da Suriye Dışişleri Bakanı Faysal El Mikdad ile ayaküstü kısaca sohbet ettiğini, iki ülkenin istihbarat yetkilileri arasında temasların yeniden başladığını açıklamıştı.

Çavuşoğlu 16 Ağustos’ta NTV’ye verdiği mülakatta Bahçeli’ye desteği için teşekkür etti ve “Suriye'de kalıcı çözüm siyasi çözümdür. Rejimle muhalefetin uzlaşması gerekiyor" dedi.

Bir diğer destek açıklaması, Erdoğan’ın en çok güvendiği isimler arasında sayılan Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) Genel Başkan Yardımcısı Hayati Yazıcı’dan geldi. Yazıcı, “Şam ile ilişkiler direkt hâle gelebilir, seviyesi de yükselebilir” şeklinde konuştu. Bu sözler, Suriye’ye yakın zamanda üst düzey bir resmi ziyaretin yapılabileceği şeklinde yorumlandı.

Esad’la uzlaşmayı uzun zamandır savunan ana muhalefet Cumhuriyetçi Halk Partisi’nden de tasvip edici açıklamalar geldi.

Türkiye Suriye’de himaye ettiği Sünni muhalifleri ortada bırakıp beraberce devirmeye çalıştıkları Suriye lideri ile barışmak üzere mi?

Bu yöndeki korkular, Türkiye’nin kuzey Suriye’de kontrol ettiği bölgelerde yüzlerce göstericiyi sokaklara döktü. Türkiye’nin varlığına “işgal” diyen göstericiler, “Kasapla uzlaşmaya hayır” sloganları attı. Türk bayrağını yakan iki gösterici gözaltına alındıktan sonra Türk makamlarına teslim edildi. Bayrağın yakılma görüntüleri, Türkiye’de Twitter kullanıcıları arasında büyük bir öfkeye, artan ırkçı şiddetle karşı karşıya olan milyonlarca Suriyeli mülteci arasında da paniğe neden oldu. 

Babası 2013’te Esad rejimi tarafından “kaybettirilen” Suriyeli gazeteci ve aktivist Vefa Ali Mustafa, “İnsanlar dehşete kapılmış durumda, öldürülmekten korkuyorlar” dedi. 

Çavuşoğlu ise sözlerinin Suriye ve Türkiye içerisindeki “provokatörler” tarafından çarpıtıldığını söyleyerek Esad rejimi ile Sünni muhalefet için “barıştırma” değil “uzlaştırma” kelimesini kullandığını vurguladı.

Uzmanlar anlam farkına kafa yorarken, Al-Monitor’a konuşan konuya vakıf Türk kaynaklar, Şam’la diyalog çabalarının Kremlin’in desteğiyle canlılık kazandığını belirttiler. Kaynaklardan biri, “İran, Rusya, Katar, Birleşik Arap Emirlikleri… Bunların hepsi bu temasların parçası” dedi. 

Ankara’yı Esad’la uzlaşmaya ya da en azından bunu gündeme getirmeye iten bir dizi faktör var. Birincisi, Erdoğan’ın kendi siyasi bekası. En geç 18 Haziran 2023’te yapılması gereken cumhurbaşkanlığı ve parlamento seçimleri yaklaşıyor. Başarılı seyriyle uzun yıllar Erdoğan’ın da başarısına katkı sağlayan Türkiye ekonomisi serbest düşüşte. Mülteci karşıtlığı yükseliyor, Suriyelilere yönelik gelişigüzel saldırılar yaygınlaşıyor. Muhalefet, iktidara geldiğinde Suriyelileri geri göndereceğini söylüyor. Tüm bunlar Esad’la normalleşmeyi zorunluluk hâline getiriyor ve bunun konuşulması seçmeni memnun ediyor.

Erdoğan muhalefetin kartını oynayarak muhalefetin esip gürlediği bir konuyu elinden almak istiyor olabilir. Rejimle temasların kamuoyuna açıklanması siyasi bir oyundan mı ibaret? En azından muhalifler böyle düşünüyor.

Halep’in kuzey kırsalında Türkiye destekli Suriye Milli Ordusu’nda (SMO) komutan olan Ziad Hac Ubeyd Al-Monitor’a şöyle konuştu: “Turkey Suriye devrimine yönelik tutumunu değiştirmeyecek. Türkiye’nin Esad rejimiyle olası yakınlaşmasından duyduğumuz endişeleri Türk yetkililerine ilettik. Esad rejimi hem bizim hem de Türkiye’nin düşmanıdır. Türk yetkililer bize, Esad rejiminden kurtulma talebi karşılanmadığı sürece Suriye devrimine desteklerinin süreceği konusunda açıklık getirdiler.”

SMO’nun siyasi bürosunda önde gelen bir isim olan ve Türkiye ile Halep’in kuzey kırsalı arasında gidip gelen Mustafa Secari de şöyle konuştu: “Türkiye’nin devrimci güçler ve Suriye halkına yönelik politikasında bir değişiklik olacağına inanmıyoruz. Türkiye’deki kardeşlerimizle ilişkilerimiz güçlü ve köklü.”

Ancak bu güven boşa çıkabilir. U dönüşlerin ustası olan Erdoğan, yıllarca hiddetli bir şekilde çatıştığı İsrail ve Mısır’a el uzattı, Cemal Kaşıkçı cinayetinin sorumlusu olarak işaret ettiği Suudi Veliaht Prensi Muhammed Bin Selman’la uzlaştı. Ama bunların hepsinden daha çarpıcı bir kararla 2016’da Rusya’nın baskısıyla rejimin Halep’i ele geçirmesine izin vermiş ve böylece Esad’ı devirme hedefinden fiilen vazgeçerek himayesindeki muhalif güçleri Suriyeli Kürtlere yöneltmişti. 

İslamcı geçmişten gelen liberal yorumcu Levent Gültekin, Al-Monitor’a yaptığı değerlendirmede Erdoğan’ın seçmen tabanının çekirdeğini oluşturan dindar Sünnilerin bu gibi değişimleri kolaylıkla kabulleneceğini söyledi. Ona göre bu seçmenlerin tepkisi, “Liderimiz bunu yapıyorsa bir bildiği vardır, ülkenin iyiliği için yapıyor” şeklinde olacak.

Suriye muhalefeti ise her hâlükârda söz sahibi değil. Aktivist Vefa Ali Mustafa’ya göre “Suriyelilerin ‘Türkiye rejimle uzlaşmaz’ demesi, çaresizlik ve umutsuzluktan kaynaklanıyor.”

Kremlin’in bir süredir Türkiye ile Esad’ın arasını düzeltmeye çalıştığı sır değil. Bu çabaların ilk başlarda başarısız olması daha çok Esad’ın inatçı tavrından kaynaklandı.

2013’te Suriye’den kaçmak zorunda kalan ve şu an Suudi gazetesi Şarkül Avsat’ta kıdemli diplomasi editörü olan tanınmış Suriyeli gazeteci İbrahim Hamidi, “Benim edindiğim bilgiler, Rusların, Suriye ve Türkiye’nin istihbarat başkanları Ali Memluk ve Hakan Fidan’ı güvenlik koordinasyonu amacıyla birden fazla görüştürmeyi başardığı yönünde” dedi.

Al-Monitor’a konuşan Hamidi, Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in, “ABD ile Suriyeli Kürt müttefiklerine karşı eşgüdüm sağlamak” için “temasları siyasi düzeye taşımak” istediğini, bu konunun Erdoğan ile Putin’in 5 Ağustos’taki Soçi zirvesinin en önemli maddelerinden biri olduğunu söyledi. ABD destekli Kürtler Suriye’nin kuzeydoğusunu ve ülkenin petrol ve su kaynaklarının büyük kısmını kontrol ediyor.

Hamidi’ye göre Esad’la ilişkilerini daha önce normalleştirerek “Erdoğan ve İran’a karşı konumlarını güçlendiren” Birleşik Arap Emirlikleri gibi bazı ülkeler de Ankara’yla ilişkileri ısındıkça tutum değiştirdi. ABD ve Avrupa Birliği’nin Esad rejimine yönelik yaptırımları yakın zamanda gevşetmesi olası görünmüyor. Dolayısıyla Körfez sermayesinin de yardımıyla Esad’la Erdoğan arasında kapsamlı bir pazarlığın sağlanabileceği, bunun Suriye’deki İran nüfuzunu dengelemeye de yarayacağı düşünülüyor.

Geçtiğimiz temmuzda Erdoğan ilk kez ABD’nin kuzeydoğu Suriye’den çekilmesi gerektiğini dile getirdi. Ankara’nın daha önceki resmi pozisyonu, ABD’nin Kürt önderliğindeki Suriye Demokratik Güçleri’ne (SDG) desteği kesmesi ve İslam Devleti’ne karşı Türkiye ve SMO gruplarıyla işbirliği yapması yönündeydi. Erdoğan söz konusu açıklamayı, Tahran’da Putin, İran Dini Lideri Ayetullah Ali Hamaney ve İran Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi ile görüştükten sonra yaptı.

Bu arada Türkiye SDG’ye karşı yeni bir askeri operasyona yeşil ışık almak için hem ABD hem Rusya nezdinde bastırıyordu. Ancak bu çabası duvara tosladı. Washington, özellikle İslam Devleti ile mücadelenin aksayacağı gerekçesiyle hayır dedi. Kremlin ise Türkiye’nin operasyon tehdidini kullanarak Suriyeli Kürtleri ABD’yle ilişkilerini kesmeye ve rejimle işbirliği yapmaya yöneltmek istiyor.

Kremlin aynı zamanda Ankara’ya karşı da elini çabuk tutup Esad’la barışmakta önce davranmazsa Kürtlerin rejimle eski ittifakını canlandırabileceği ve 1998 öncesinde olduğu gibi silahların Türkiye’ye doğrultulacağı korkusunu kullanıyor. Ankara ve Şam 1998’de anlaşmış ve PKK’ye karşı ortaklık kurmuştu. Daha önce PKK saflarında yer alan pek çok militanın bugün SDG saflarında yer alması, Türkiye’nin kuzeydoğu Suriye’deki operasyonlarda öne sürdüğü gerekçelerinden biri.

Ankara, 1998 Adana Mutabakatı’na benzeyen ama Suriye’nin yeni gerçeklerini dikkate alan bir anlaşma sağlamayı umuyor. Esad ise Türk güçleri Suriye’den çekilmediği sürece anlamlı bir ilerleme sağlanamayacağı konusunda ısrarlı. Esad şunu da düşünüyor olabilir: Türkiye’deki anketler muhalefet adaylarını sürekli önde gösterirken seçimler öncesinde düşmanı Erdoğan’ın ekmeğine niçin yağ sürsün? Ayrıca, Erdoğan’ın seçimleri atlattıktan sonra Suriye’de yeniden muhaliflere destek vermeyeceği ne malum?

Kuzey ve Doğu Suriye Özerk Yönetimi’nin iktidar ortaklarından Demokratik Birlik Partisi’nin Eş Başkanı Salih Müslim, Al-Monitor’a yaptığı açıklamada Esad ile Erdoğan’ı uzlaştırma çabaları için “zorla evlilik” benzetmesi yaptı. Ancak gelişmeleri azımsamadığını belirterek şöyle konuştu: “Bu adımları ciddiye almamız gerekiyor çünkü taraflar [Esad ve Erdoğan] aynı yerden, Putin’den emir alıyorlar. Kürtlere karşı aynı çizgide olmaları Kürtler için sürpriz değil.”

 

Aktivist Vefa Ali Mustafa da benzer görüşte: “Türkiye’nin müttefikimiz olduğuna hiçbir zaman inanmadım. Türkiye’nin aklında baştan beri PKK ve Kürtlerin olduğunu anlamak, en azından benim için fazla bir çaba ve zeka gerektirmedi.”

Washington’un sözü edilen Ankara-Şam yakınlaşmasına dair sessiz kalması, Kürtlerin tedirginliğini artırıyor. Türkiye’nin kuzey Suriye’de üst düzey PKK ve SDG üyelerini silahlı insansız hava araçları (SİHA) ile vurmasına da Washington’dan fazla bir tepki gelmiş değil. Türkiye’nin 16 Ağustos’ta sınır kasabası Kobani’de gerçekleştirdiği SİHA saldırısında yine bir sivil – 12 yaşındaki bir çocuk – hayatını kaybetti. Teyide muhtaç haberlere göre Kobani’deki saldırılarda Suriye rejimine bağlı askerler de öldü.

Kimliğinin saklı kalması kaydıyla Al-Monitor’a konuşan Irak Kürdistanı’ndaki bir PKK militanı, “Amerika bizi hem bırakmıyor hem de korumuyor. Olabilecek en kötü siyaseti izliyor” dedi. 

ABD Dışişleri Bakanlığı Al-Monitor’un sorularını yanıtsız bıraktı.

2011’den itibaren sıklıkla Suriye’ye giden ve Suriye hakkında pek çok yayını bulunan Princeton Üniversitesi doktora adayı Elizabeth Tsurkov’a göre Ankara’nın hesapları ne olursa olsun Esad’la uzlaşması fanteziden ibaret. 

Tsurkov’un Al-Monitor’a değerlendirmesi şöyle: “Suriye rejiminin tamamen uzlaşmaz pozisyonu böyle bir anlaşmayı engeller. Rejim Türkiye’ye hiçbir güvenlik garantisi vermek istemez, ayrıca askeri olarak inanılmaz zayıf durumda. PKK’yi kontrol altına almak istese bile şu an bunu yapabilecek askeri güce sahip değil. Rejimin kuzeybatı ve kuzeydoğudaki insanlar için vereceği herhangi bir güvence de doğal olarak anlamsız olur.”

Tsurkov şöyle devam etti: “Rejimin askeri ve güvenlik güçleri, kendi kontrolü dışındaki bölgelerde muhalif olarak gördükleri herkesin peşine düşer. Dolayısıyla bu bölgelerde yaşayan insanlar kaçmaya çalışır ve buralardan başlayacak kitlesel bir kaçış ya sınırda silahla durdurulur ya da Türkiye’ye kitlesel bir mülteci girişi olur. Bu, son derece riskli bir şey ve Türkiye cumhurbaşkanı açısından muhtemelen siyasi kariyerini bitiren bir olay olur.”

Ancak mevcut durum da aynı ölçüde sürdürülemez görünüyor. Financial Times gazetesine göre Türkiye’nin kuzey Suriye’deki askeri varlığı yılda yaklaşık 2 milyar dolara mâl oluyor. Hükümet, Türkiye’deki 3,7 milyonu aşkın Suriyeli sığınmacı için en az 40 milyar dolar harcadığını söylüyor. Muhalefetin iddiası ise Suriyeliler için harcanan gerçek meblağın bu rakamın neredeyse beş katı olduğu yönünde. Mültecilerin varlığının toplumsal faturası da günbegün artıyor. 

Yine de Türkiye’nin sınırlarında Batı destekli yeni bir Kürt devletçiğinin oluşmasından duyulan korku, eninde sonunda diğer tüm endişelerden baskın çıkıyor. Dolayısıyla kesin olan bir şey varsa o da şu: Türkiye böyle bir sonucu önlemek için ister Esad’la anlaşarak ister tek başına hareket ederek elinden geleni yapmaya devam edecek.

Join hundreds of Middle East professionals with Al-Monitor PRO.

Business and policy professionals use PRO to monitor the regional economy and improve their reports, memos and presentations. Try it for free and cancel anytime.

Already a Member? Sign in

Free

The Middle East's Best Newsletters

Join over 50,000 readers who access our journalists dedicated newsletters, covering the top political, security, business and tech issues across the region each week.
Delivered straight to your inbox.

Free

What's included:
Our Expertise

Free newsletters available:

  • The Takeaway & Week in Review
  • Middle East Minute (AM)
  • Daily Briefing (PM)
  • Business & Tech Briefing
  • Security Briefing
  • Gulf Briefing
  • Israel Briefing
  • Palestine Briefing
  • Turkey Briefing
  • Iraq Briefing
Expert

Premium Membership

Join the Middle East's most notable experts for premium memos, trend reports, live video Q&A, and intimate in-person events, each detailing exclusive insights on business and geopolitical trends shaping the region.

$25.00 / month
billed annually

Become Member Start with 1-week free trial
What's included:
Our Expertise

Memos - premium analytical writing: actionable insights on markets and geopolitics.

Live Video Q&A - Hear from our top journalists and regional experts.

Special Events - Intimate in-person events with business & political VIPs.

Trend Reports - Deep dive analysis on market updates.

We also offer team plans. Please send an email to pro.support@al-monitor.com and we'll onboard your team.

Already a Member? Sign in