Al-Monitor’un edindiği bilgiye göre Biden yönetimi, adı sanı duyulmamış bir ABD petrol şirketine kuzeydoğu Suriye’de faaliyette bulunabilmesi için Trump döneminde tanınan yaptırım muafiyetini uzatmama kararı aldı.
Kimliklerinin saklı kalması kaydıyla konuşan konuya vakıf kaynaklara göre Delta Crescent Energy şirketine Nisan 2020’de verilen muafiyet hakkının süresi 30 Nisan’da doldu ve şirkete kuzeydoğu Suriye’deki faaliyetlerini bitirmesi için 30 günlük mühlet tanındı. ABD himayesinde bulunan bölgeyi, Şam tarafından tanınmayan Kürt önderliğindeki özerk idare yönetiyor.
Washington Sezar Yasası ile Suriye’ye ağır yaptırımlar dayatırken, muafiyet kararı ile şirkete petrol üretme ve satma imkânı tanımıştı. Biden yönetimi yetkilileri muafiyeti geri çekme kararını bir politika değişikliği olarak değil, düzeltme olarak sunuyor. Bu bağlamda bundan sonra başka şirketlere muafiyet tanınması da pek olası değil.
Delta Crescent Energy muafiyetin yenilenmesi için yoğun bir lobi faaliyetine girişmiş olsa da konuya vakıf kaynaklar girişimlerin başarılı olmasını beklemiyor. ABD’nin eski Suriye Özel Temsilcisi James Jeffrey’nin de bu girişimlerde yer aldığı söyleniyor. Şu an Wilson Merkezi Orta Doğu Programı’nın başında bulunan Jeffrey, şirketin muafiyet hakkının yenilenmesi için gayri resmi olarak kulis yaptığı iddialarını yanıtsız bıraktı.
Başkan Donald Trump 2019’un sonbaharında yaptığı açıklamalarda ABD güçlerinin “sadece petrol için” kuzeydoğu Suriye’de kalacağını ve “petrol için savaşmak zorunda kalabileceğini” söylemişti. Trump’ın tutumuna, hem Şam’dan hem de Ankara’dan öfkeli tepkiler gelmişti. Zira Trump, Rusya ve İran’ın yanı sıra Suriye’deki en etkili dış güçlerden biri olan Türkiye’nin bundan kısa süre önce Ekim 2019’da Suriyeli Kürtlere karşı başlattığı askeri harekâta yeşil ışık yakmış ve ABD güçlerini Suriye’den çekeceğini duyurmuştu. Ancak ABD Kongresi’nde hem Demokratlardan hem de Cumhuriyetçilerden tepki toplayan Trump, petrolü gerekçe göstererek çekilme konusunda yan çizmişti.
Biden yönetimi yetkilileri ise Suriye’deki ABD varlığının “petrol için” değil “halk için” olduğunu söylüyorlar. Dışişleri Bakanlığı’nın Yakın Doğu’dan sorumlu müsteşar yardımcısı vekili Joey Hood başkanlığındaki heyet, geçtiğimiz günlerde bölgeye giderek Washington’un desteğinin süreceğine dair Suriyeli Kürtlere güvence verdi. Buna göre ABD özel kuvvetlerinden oluşan yaklaşık 900 kişilik askeri varlık korunacak, Trump’ın dondurduğu “istikrar yardımı” serbest bırakılacak ve bölgedeki yönetim ile siyasi rakibi Kürt Ulusal Konseyi arasında güç paylaşım anlaşmasına varılması için destek olunacak. Şu ana kadar sağlanan desteğin tutarı, yaklaşık 50 milyon dolar.
Dışişleri Bakanlığı’ndan yapılan açıklamaya göre Hood, “ABD’nin IŞİD’le mücadele koalisyonu kapsamında işbirliği ve koordinasyonu sürdürmeye, kuzeydoğu Suriye’de istikrarı korumaya ve IŞİD’in [İslam Devleti] yenilgisini kalıcı kılmak için kurtarılmış bölgelere istikrar yardımı sağlamaya kararlı olduğunu” vurguladı.
Al-Monitor’un WhatsApp üzerinden ulaştığı Jeffrey, tüm bunlardan pek etkilenmiş görünmüyordu. Eski Suriye temsilcisi şöyle konuştu: “Suriye meselesi bu yönetimde bir kara delik. [Trump yönetiminden kalan] politikaların çoğu yüzeysel olarak devam ediyor – [kuzeydoğu Suriye] ve Tanf’taki askerler yerinde duruyor, BM 2254 sürecine destek sürüyor ve yaptırımlar devam ediyor.” Suriye-Ürdün sınırı yakınlarındaki Tanf’ta da küçük bir ABD birliği bulunuyor. Jeffrey’nin atıfta bulunduğu Aralık 2015 tarihli BM Güvenlik Konseyi kararı ise Suriye savaşına siyasi çözüm bulunmasını içeriyor. Ancak Jeffrey’ye göre “Bunu uygulamak için yol gösterici bir strateji ortada görünmediği gibi bir temsilci de yok. Ruslarla görüşmeler de durdu. Neden? Buna bir açıklama getiremiyorum.”
Delta Crescent Energy’nin özerk yönetimle imzaladığı ve ilk olarak Al-Monitor’un duyurduğu anlaşma, baştan itibaren tartışmalıydı. Delaware eyaletinde kayıtlı olan şirket, ABD ordusunun özel operasyonlar birimi Delta Gücü’nden emekli James Reese, eski Büyükelçi James Cain ve Gulfsands Petroleum şirketinin eski yöneticisi John P. Dorrier Jr. tarafından kurulmuştu. Üç ismin de Güney Carolina Senatörü Lindsey Graham gibi Cumhuriyetçi siyasetçilerle yakın bağları var. Nitekim Graham Temmuz 2020’de, Suriyeli Kürtlerin “petrol sahalarını modernize etmek” için Amerikalı bir şirketle anlaşma imzaladığını duyuran ilk isim olmuştu. Eski Suriye Özel Temsilcisi Joel Rayburn ise Aralık 2020’deki Kongre oturumunda Trump yönetiminin Delta Crescent Energy’ye muafiyet tanınması için aktif çaba sarf ettiğini teyit etmişti. Bu şirket dışında başka bir kuruluşa muafiyet tanınmış değil.
Jeffrey şirketle ilgili şöyle konuştu: “Bana göre Dış Varlıklar Kontrol Ofisi’nin kriterlerini 2020’de olduğu gibi bugün de karşılıyorlarsa teknik ve yasal olan bu karar zor bir şey olmamalı ve herhangi bir ‘politika’ bu kararın önünü tıkamamalı. Zamanında bu iznin verilmesinde siyasi fayda görmüştüm ama inanın ki izni bu şekilde almadılar, Hazine’nin izin kriterlerini karşılayarak aldılar.”
Ancak Jeffrey’nin belirtmediği bir nokta var: Hazine Bakanlığı bu tür kararları verirken iznin ABD politikalarıyla uyumlu olup olmadığı konusunda Dışişleri Bakanlığı’ndan görüş isteniyor. Nitekim Delta Crescent Energy’ye tanınan muafiyetin siyasi dayanağı da bu iznin Trump’ın petrolle ilgili amaçlarını desteklediği şeklindeydi.
Yönetimden bir kaynak, Başkan Joe Biden’ın Suriye politikası olmadığı eleştirisine cevaben “Bir Suriye politikası var ve o politika şu: Suriye’de petrol için değil, halk için bulunuyoruz. İslam Devleti’ne karşı bir mücadelemiz var ve kapsamlı bir şekilde insani yardım sağlamaya odaklıyız” dedi. Washington bu kapsamda BM yardımlarının Irak sınırındaki Yarubiye kapısından girebilmesi için Rusya’yı vetosunda vazgeçirmeye, ayrıca Türkiye’yle işbirliği yaparak İdlib vilayetindeki insani krizi hafifletmeye çalışıyor. Kaynak izlenen politikayı “basit ve makul” olarak tanımladı. Delta Crescent Energy’nin faaliyetlerini durdurmak, BM’nin kuzeydoğu Suriye’ye Irak üzerinden yardım ulaştırmasını engelleyen Rusya’yı da yumuşatabilir.
Delta Crescent Energy anlaşmasını eleştirenler, devlet dışı bir aktörle anlaşarak petrol satmanın uluslararası hukuk açısından da bir dizi karışık sorun yaratabileceğine dikkat çekiyor. Burada kastedilen devlet dışı aktör, uluslararası koalisyonun desteğiyle İslam Devleti’ne karşı mücadelede başı çeken ve Kürt önderliğinde bir milis gücü olan Suriye Demokratik Güçleri’nin (SDG) siyasi kolu Suriye Demokratik Konseyi. Nitekim Şam yönetimi ABD’yi Suriye’nin petrolünü çalmak ve egemenliğini ihlal etmek ile suçlamıştı. Suriye’nin petrol kaynaklarının büyük bölümü Kürt kontrolündeki bölgede bulunuyor.
Şirkete tanınan muafiyetin uzatılmasını savunanlar ise SDG ve ona bağlı güçlerin 10 bini aşkın kayıp verdiği savaşta İslam Devleti’nin mağlup edilmesinde kritik rol oynayan Suriyeli Kürtlerin desteklenmesi yönünde vicdani argümanlar kullanıyor. Konuyla ilgili bir kaynak, “Biden Amerika’nın müttefiklerine sadık kalma konusunda samimiyse, bu konu samimiyetini kanıtlaması ve kuzeydoğu Suriye’nin istikrara kavuşmasına, kapasitesini geliştirmesine, Suriye’nin diğer bölgelerine rol model olmasına yardımcı olması için altın bir fırsat” dedi. Kaynağa göre iznin uzatılması, yönetimin dile getirdiği İslam Devleti’nin dirilmesini önleme amacıyla da örtüşecek.
En önemlisi ise Delta Crescent Energy tarafından yapılması planlanan rafineri, kuzeydoğu Suriye’de havayı ve nehirleri kirleten iptidai rafinerilerin yarattığı çevresel krizin hafifletilmesine katkı yapacak.
Suriye Demokratik Konseyi Washington Temsilcisi Sinem Muhammed’e göre Kürt önderliğindeki özerk yönetim iznin uzatılmasından yana. Al-Monitor’un sorularını yanıtlayan Muhammed, “Ekonomik koşullarımız çok zor. Uluslararası yaptırımlar ve kapalı sınırlar nedeniyle ekonomik kuşatma altındayız. Bu yıl yağmur yağmadığı için durum özellikle kötü. Buğday ve diğer temel mahsuller etkilendi ve bölgede beş milyon insan yaşıyor. Bu şirket bölgenin kalkınması için bizimle çalışabilir” şeklinde konuştu. Ancak yine de “Biden yönetimiyle mükemmel ilişkilerimiz var” dedi.
Suriye Demokratik Konseyi, şirketin izni konusunda direterek bu ilişkileri tehlikeye atmak istemez. Bu arada Washington Irak’taki Kürdistan Bölgesel Yönetimi’ni gözetmek zorunda. Suriye Demokratik Konseyi de öyle. Zira Irak Kürdistanı’nın sağladığı erişim, koalisyon güçlerinin kuzeydoğu Suriye’deki varlığı için hayati önemde. Yine de Suriyeli Kürt yetkililer özel sohbetlerde Washington’un kararından üzüntüyle söz ediyor, Dış Varlıklar Kontrol Ofisi’nce verilen iznin, petrolün kontrolünü Kürtlerden almak için baskı uygulayan rejim ve Rusya’ya karşı bir nevi kalkan sağladığını söylüyorlar.
Delta Crescent Energy petrolden sağladığı geliri yine Kürt bölgesine yatıracağını söylemişti. Meseleye eleştirel bakanlar ise “Hangi gelir?” diye soruyor. Akla gelen ilk pazar, petrol kaynakları olmayan sınır komşusu Türkiye. Ne var ki Türkiye, Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi’ne benzer yarı bağımsız ikinci bir Kürt oluşumunu engellemek için elinden geleni yapıyor. Türkiye üzerinden yapılan petrol ihracatı, Iraklı Kürtlerin özerkliğini pekiştirmekte önemli bir rol oynamıştı.
Ankara kendi açısından bu “hatayı” tekrar etmek istemiyor ve kendi Kürtleriyle yürüttüğü barış sürecinin 2015’te çökmesinden bu yana Suriyeli Kürtlere katı bir husumetle yaklaşıyor.
Delta Crescent Energy ile yapılan anlaşma, ABD’nin kuzeydoğu Suriye’deki niyetleri konusunda Türkiye’nin korkularını derinleştirdi. Bu korkulara göre ABD, Türkiye’nin Kürt ağırlıklı güneydoğu bölgesine de göz dikecek bir Kürt devletinin doğuşuna yardım ediyor olabilir. Geçmişte PKK’de yer alan isimlerin bugün SDG ile Suriye Demokratik Konseyi’nin başında bulunması, bu kuşkuları güçlendiriyor.
Dahası Türkiye, Iraklı Kürtlerin Bağdat yönetimini yok sayarak petrol satmasına yardım ettiği gerekçesiyle Irak’ın açtığı uluslararası tahkim davasında 26 milyar dolar tazminat ödeme riskiyle karşı karşıya. Suriyeli Kürtlerin çıkardığı petrolden önemli bir miktarın Irak Kürdistanı üzerinden Türkiye’ye kaçak sokulduğu artık sır sayılmasa da Türkiye’nin Suriyeli Kürtlerin petrol ticaretine resmen dâhil olup Irak’la yaşadığı sorunun bir benzerini göze alması olası değil.
Petrol ihracatında halen Ankara’nın işbirliğine bel bağlayan Iraklı Kürtler de Türkiye’nin sert itirazları doğrultusunda Delta Crescent Energy ile anlaşma yapılmasına karşı çıkıyor. SDG başkomutanı Mazlum Kobane Ocak 2020’de Al-Monitor’a verdiği mülakatta petrol fiyatı konusunda uzlaşamadıklarını söyleyerek bu sorunlara işaret etmiş oldu.
ABD yönetiminden bir kaynak Delta Crescent Energy yetkililerinin halen “umutlu” olduklarını ve “siyasi sıkıntıları gerçekten anlayamadıklarını” söyledi.
Şirket ise petrolün satışı ve taşınması konusunda iki ayrı anlaşma yaptığını öne sürüyor. Konuyu bilen kaynaklara göre adı açıklanmayan Amerikalı bir şirketle bu yıl yapılan ilk anlaşma, beş milyon metre ton petrolün satışını öngörüyor ve bundan 1.1 milyar dolarlık bir gelir bekleniyor. Yine adı açıklanmayan bir şirketle bu ay yapılan ikinci anlaşmanın tahmini değeri ise 1.23 milyar dolar. Kaynaklardan biri, “işleri kolaylaştırmak” ve yapılacak ticaretin Dış Varlıklar Kontrol Ofisi’nin ruhsat kurallarına uymasını sağlamak için Delta Crescent Energy’nin taşıma ve ihracat ruhsatları aldığını söyledi ancak ruhsatların kim tarafından verildiğine açıklık getirmedi. Bunun Suriye hükümeti olamayacağı ortada.
Öte yandan, Biden’ın göreve gelmesinden sonra şubat ayında Ticaret Bakanlığı Delta Crescent Energy’ye, ilk üretim ekipmanlarını kuzeydoğu Suriye’ye gönderebilmesi için bir ihracat ruhsatı vermiş. Kaynaklara göre ABD yapımı ekipmanlar, Kürt kontrolündeki sahalardan petrol akışını takip etmek için güneş enerjisiyle çalışan sayaçlar içeriyordu. Kaynaklar ayrıca şirketin Eylül 2020’de kuzeydoğu Suriye’de 10-15 kişilik personelle fiziki bir ofis açtığını belirttiler.
Şirketin faaliyetlerini bilen Suriyeli Kürt kaynaklara göre ise şirketin şu ana dek kuzeydoğu Suriye’de somut bir çalışma başlattığına dair hiçbir gösterge yok. Kaynaklardan biri “Ofisleri bile gerçek bir ofis değil” dedi.