İsrail-Türkiye normalleşme anlaşmasının 20 Ağustos’ta Türk parlamentosu tarafından onaylanmasından bir gün sonra İsrail bir kez daha Gaza Şeridi’ni vurdu. Bu, 27 Haziran’da imzalanan anlaşmanın ardından gerçekleşen ilk saldırıydı.
İsrail hava kuvvetleri, 21 Ağustos’ta Gazze’den güney İsrail’deki Sderot kasabasına atılan bir rokete misilleme olarak iki saat boyunca Filistin bölgesinde yaklaşık 50 hedefi vurdu. Ankara bu saldırının “Kabul edilemez.” olduğunu, uluslararası hukuku ihlal ettiğini, Filistinlilerle barış sürecini sekteye uğrattığını – hangi barış süreciyse (!) -- ve bölgedeki göreceli sükûneti bozduğunu belirtti. İsrail Dışişleri Bakanlığı sözcüsü de buna cevaben Ankara’nın “başkalarının askeri adımlarını eleştirirken iki kere düşünmesi gerektiğini” söyledi ve ekledi: “İsrail, topraklarına atılan her rokete karşı masum sivilleri korumaya devam edecek.”
Türk Dışişleri Bakanlığı’nın açıklamasında şu vurguya da gerek duyulmuştu: “Ülkemizin İsrail'le ilişkilerinin normalleşmesi, Filistin halkını hedef alan böyle saldırılar karşısında sessiz kalacağımız anlamına gelmemektedir.” İsrail Dışişleri Bakanlığı da uzlaşı anlaşmasına atıfta bulunarak şöyle dedi: “Türkiye ile ilişkilerimizin normalleşmesi onun mesnetsiz kınamaları karşısında sessiz kalacağımız anlamına gelmemektedir.”
Böylece ağustosta İsrail’in hem işgalden nemalanmaya devam etmesi hem de önemli bir Müslüman devletle ilişkilerini sürdürmesinin sihirli formülü bulunmuş oldu: Filistinliler Sderot’u hedef alacak, İsrail hava kuvvetleri Gazze’yi vuracak, Türkiye İsrail’i kınayacak, İsrail’de Türkiye’yi kınayacak. Peki, kuşatma altındaki Gazzeli çocuklar ne olacak? Kimsenin gerçekten umurunda mı?
Türk-İsrail ilişkilerindeki krizin abluka yüzünden çıktığını hatırlayan var mı? Mayıs 2010’da Gazze’ye doğru yola çıkan altı tekneden biri olan Mavi Marmara’ya İsrail deniz kuvvetlerinin düzenlediği baskında dokuz Türk vatandaşı öldürülmüştü. Bu insanların amacı Gazze halkına ilaç ve yiyecek götürmek, medyaya da üç beş İsrail karşıtı manşet attırtmaktı. Haziranın sonunda varılan uzlaşı anlaşmasında Gazze konusu kolayca geçiştirildi. Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan Filistin halkının mağduriyetlerini gidermek için gerekli tüm adımların atılacağını bildirmekle yetindi. Erdoğan’ın Türk halkına seslendiği aşikârdı. Gazze halkı onu aslında pek ilgilendirmiyor.
Bu olanlar bana yaklaşık 20 yıl öncesini hatırlattı: Dönemin Dışişleri Bakanı David Levy, Türkiye’nin eski Başbakanı Necmettin Erbakan’ın bir çıkışına cevaben “Bize öğüt verebilecek son ülke Türkiye’dir.” demişti. Levy, İsrail’in resmen tanımak istemediği bir asır önceki Ermeni soykırımını kastediyordu. Başbakan Benjamin Netanyahu ise Erdoğan’ın azarını kulak ardı etti. Bunun yerine İsrail kamuoyuna Mavi Marmara olayından dolayı dilenen özrü ve kurbanların ailelerine taahhüt edilen 20 milyon dolarlık tazminatı haklı göstermek için Türkiye’yle stratejik ilişkilerin öneminden bahsetmeyi tercih etti.
Filistin bölgelerinde faaliyet gösteren 16 BM yardım kuruluşunun 26 Ağustos’ta yayımladığı özel rapor Türkiye’nin riyakârlığını ortaya koyuyor. Normalleşme anlaşması Gazze’de kuşatma altında yaşayan 1,9 milyon insana hiçbir katkı sağlamadığı gibi bu insanların durumu giderek kötüleşiyor. Kısmen Dünya Bankası verilerine dayanan özel rapor Gazze’deki insani krize dair kasvetli bir tablo çiziyor. Kişi başı gayrisafi milli hâsıladaki (GSMH) artış son 20 yılda yüzde 2’nin üstüne çıkamamış. Bu rakam Gazze’deki yıllık nüfus artışının altında. Kişi başına GSMH yılda ancak 463 doları buluyor ki bu, Batı Şeria’daki rakamın yaklaşık yarısı. Bu ekonomik vahametin başlıca nedeni hammadde ithalatına ve Gazze’de üretilen malların ihracatına uygulanan kısıtlamalar. İnşaat malzemelerinin girişine uygulanan yasaklar nedeniyle 2014 Koruyucu Hat Harekâtı’nda tamamen yıkılan 11 bin binanın yaklaşık yarısı ve kısmen yıkılanların yaklaşık üçte biri hâlen oturulabilecek durumda değil. Bu, 75 bin evsiz insan anlamına geliyor.
Aralık 2015’te İsrail, Gazzelilerin tıbbi tedavi için İsrail veya Batı Şeria’ya seyahat etmesine yeni kısıtlamalar getirmişti. Geçtiğimiz günlerde ise Gazzelilerin Allenby Köprüsü üzerinden Ürdün’e ve yurt dışına gidişlerine, en az bir yıl geri gelmemeleri koşuluyla izin vereceğini söylediği bildiriliyor. İsrail normalleşme anlaşmasının imzalanmasından bu yana 5 bin civarındaki kayıtlı Gazzeli tüccar ve iş insanına verdiği sürekli, uzun dönemli çıkış izinlerinin yaklaşık üçte birini ya iptal etti ya da yenilemedi. Ayrıca iki ayı aşkın bir süre Gazzeli balıkçıların Gazze kıyısından 9 mil açıkta avlanmasına izin verdikten sonra sınırı yine 6 mile çekti. İnsan hakları örgütü Gişa, bu karara dair güvenlikle ilgili bir açıklama olmadığına göre 4 bin emekçinin geçimini sağlayan balıkçılık faaliyetlerini kısıtlamanın hiçbir gerekçesi olmadığını vurguluyor. Buna bir de Mısır’ın Gazze sınırındaki Refah sınır kapısına adeta mühür vurması eklenince Gazze’de genel işsizlik oranı yüzde 40’ın üzerine çıktı, gençler arasındaki işsizlik ise yüzde 60’ı buldu.
Türkiye İsrail’in Gazze halkına yaptığı haksızlıkları eleştirmeden önce gerçekten de İsrail Dışişleri Bakanlığı sözcüsünün dediği gibi “iki kere düşünmeli”. Zira Ankara İsrail’e atılan rokete misilleme olarak Gazze’ye düzenlenen hava saldırısını eleştirirken Türk uçakları Suriye sınırında onlarca Kürt sivili öldürüyordu.
Fakat kuşatma altındaki Gazze halkının sırtından halka ilişkiler yaparak nemalanan tek ülke Türkiye değil. BM raporunda yer alan Dünya Bankası verilerine göre ekim 2014’teki Kahire Konferansı’nda başta zengin Körfez ülkeleri olmak üzere bağışçı devletlerin taahhüt ettiği 3,5 milyar doların ancak 475 milyon doları Gazze’ye ulaşmış durumda. Gazzeli çocukların acılarından uluslararası toplantılarda ağdalı konuşmalar yapıp duran Filistin Yönetimi’nin düzenbazları da nemalanıyor, Hamas ise bu acıları hem İsrail’e hem Filistin Yönetimi’ne karşı propaganda malzemesi olarak kullanıyor.
Ancak mühim olan Kudüs’teki başbakanlıkta ve Ankara’daki cumhurbaşkanlığı sarayında herkesin mutlu olması. Gazze Şeridi’ne düzenlenen hava saldırısı iki tarafta da zayiata neden olmadı. Normalleşme anlaşması ilk sınavını başarıyla geçti. Okulların açıldığı şu günlerde umalım ki ikiyüzlü diplomasinin kurbanı olan Gazzeli çocuklar ve komşu Sderot’taki İsrailli çocuklar huzurlu bir yıl geçirsin.