Dünya çapında üne sahip Van kedilerinin nesli yok olmaktan kurtarıldı. Van içinde ve diğer şehirlerdeki kedilerin sayısı 1000’e yaklaştı. Van kedilerinin neslini kurtarmada 100. Yıl Üniversitesi tarafından kurulan Van Kedisi Araştırma Merkezi kilit rol oynadı. Araştırma Merkezinde 1992 yılında 30 adet safkan Van kedisi bulunurken, bu sayı 2014’te 144’e yükseldi. Merkezin kuruluşundan bu yana geçen 23 yıl içerisinde yüzlerce kedi de “takibi yapılmak şartıyla” Van içindeki hayvanseverlere dağıtıldı.
Kedilere nüfus cüzdanları verildi. Safkan olanların satılması, hediye edilmesi üniversite tarafından yasaklandı. Yurt dışına kedi çıkarılmasına da izin verilmiyor.
Kar beyaz ipeksi tüyleri, biri turkuaz, diğeri kehribar sarısı renge sahip gözleriyle ve yüzmeyi bilme özelliğiyle diğer kedi türlerinden ayrılan Van kedisi, 2006 yılında Resmi Gazete’de yayınlanan bir tebliğle milli ırk olarak tescillendi. Yine aynı yıl Dünya Doğayı Koruma Birliği’nin (IUCN) raporunda Van kedilerinin yer alması projede büyük mesafe alınmasını sağladı.
IUCN, 2006 yılı raporunda insan kaynaklı suiistimaller sonucu dünyada Van kedisinin de içinde bulunduğu 16 bin 111 canlı türünün tükenme tehlikesiyle karşı karşıya olduğunu tespit etti. İşte binlerce yıldır Anadolu topraklarında insanlarla birlikte yaşayan Van kedisi soyunun kurtarılma süreci bu dönemde hızlandı.
Dünyada sadece Van bölgesinde bulunan “aristokrat kedilerin” neslini korumak için 100. Yıl Üniversitesinde çalışmalar devam ediyor. Kedilerin safkan olmasını sağlamak üzere kontrollü çiftleşme yöntemleri uygulanıyor.
Yüzüncü Yıl Üniversitesi, Van Kedisi Araştırma Merkezi Müdürü Doç. Dr. Abdullah Kaya, “safkan” kedilerin özelliğini Al-Monitor’a anlattı: “Genetik çalışmalar bir anda başlayan ve biten şeyler değildir. Gen havuzuna dışarıdan gen katılmamalı. Van kedisi tamamen beyaz olacak. Gözlerinin biri turkuaz mavisi diğeri kehribar sarısıdır. Yüzünün yuvarlak olması ve kuyruğunun boyutu çok önemli. Belli kriterleri kontrol ederek hangi kedilerin çoğaltılacağına bilimsel olarak karar veriyoruz”.
Yüzüncü Yıl Üniversitesi’nin Kedi Evi’nde şu anda 144 safkan Van kedisi bulunuyor. Bu kedilerin 65’i dişi, 34’ü erkek, 45 tanesi de yavru. Tüm hayvanların soy kütüğü çıkarılmış. Her kedinin anne ve babası, hatta dedesi belli. Her birine çip takılmış.
Kedi Evinin dışındaki yüzlerce Van kedisine de nüfus cüzdanı dağıtıldığını belirten Dr. Kaya şu bilgiyi verdi: “ Hayvanseverlere verdiğimiz kediler de Van kedisi. Ancak her iki gözünün rengi mavi veya sarı. Ya da tüyleri tam beyaz değil. Bir kediden bir batında doğan 5 yavru kedinin hepsi aynı olmuyor. Bir veya ikisi tam safkan dediğimiz özelliklere sahip. Biz onları seçip Kedi Evi’nde bırakıyoruz. Diğerlerini yine kimlik vererek hayvanseverlere veriyoruz. Besleme, hastalık veya aşılama konusunda bize başvurabiliyorlar”.
Kedilerle ilgili bugüne kadar 12 doktora ve yüksek lisans çalışması yapılmış ve çok sayıda proje yürütülmüş. İki yıldır bu görevde olan Doç. Dr. Kaya, kendisinden önceki yönetim döneminde gündeme getirilen “tüp kedi” projesini ve Kedi Evi’ndeki son çalışmaları da şöyle özetledi:
“Tüp kedi projesi ile safkan kedilerin embriyolarının dondurulması düşünülmüştü. Ancak bu sıkıntılı bir iş, henüz oturmamış bir yöntem. Başka teknolojiler denenmeden, ince elenip sıkı dokumadan bu çalışma olmaz. Kedilerle ilgili araştırma yapmak isteyenlere sıkı sorgulama yapıyoruz. Proje amaçlarını, ne düşündüklerini ve neyi hedeflediklerini soruyoruz. Klonlama ve benzeri çalışmalar söz konusu değil. Amacımız saf ırkın üretilmesini ve çoğaltılmasını sağlamak ve bu alanda araştırıcılar yetiştirmek.”
Van Kedisi araştırmaları kentin turizmine de katkı sağlamış: “Van Kedisi Araştırma Merkezini her yıl ortalama 20 bini aşkın kişi ziyaret ediyor. Kedilerin 5 yıldızlı otelidir burası. 15 günde bir çarşafları değişir. Her gün odaları, gezinti yerleri temizlenir, mama kapları, oyuncakları steril edilir. Bakım yapan 8 işçi onlarla tek tek ilgilenir. Eve girenler mutlaka galoş giyer.”
Doç. Dr. Kaya, Van kedi neslinin kurtarıldığını şu sözlerle dile getirdi: “Van kedileri artık daha güvendeler. Merkezimizdeki uygulama ve sıkı çalışmalarla safkan Van kedilerinin yok olma tehlikeleri azaldı. Bazı yeni çalışmalar devam ediyor. Bu projeler hayata geçmeden açıklama yapamıyoruz. Ama Van kedi neslinin bozulmasını engellemeyi başardığımızı söyleyebilirim. Neslinin devamı için büyük aşama kaydettik.”
Van kedisi Vanlılar açısından da çok şey ifade ediyor.
Çocukluğunu Van’da geçirmiş olan emekli biyoloji öğretmeni Gülseren Apaydın, Van kedilerinin yaşamındaki yerini şöyle anlatıyor: “Yarım asır önce Van sokaklarında bembeyaz kediler dolaşırdı. Kuyrukları tilki kuyruğu gibiydi. Yaz mevsimi geldiğinde ağabeyim Tayyip ve diğer çocuklarla Van gölünün kıyısına inerdik. Tekgöz dediğimiz kediler de bizimle göle girer, oynarlardı. Bazı çocuklar onlarla oynarken kafalarını suya batırırdı. Çok dirençli ve eğlenceliydiler. On yedi yıl önce Van’ı ziyaret ettim. Sokaklarda kedi görmek imkânsız gibiydi. Akrabaları ziyaret ettim. O yıllarda hemen her evin içinde imparator olan Van kedileri şehri terk etmişti. Ve tesadüfen rastladığım kırma bir kediyi tıpkı eski yıllarda olduğu gibi kucağıma almak istedim. Beni itti ve hırladı. Çok şaşırmıştım. O uysal kedilere ne yapmıştık biz.”
Van kedilerine “aristokrat” demek mümkün. Çünkü Yüzüncü Yıl Üniversitesi Araştırma Merkezindeki bilgilere göre, bu kedilerinin anavatanı Altay dağları. Van kedilerine ait ilk bilgilere, Hitit mücevherlerinde ve mühürlerinde rastlanmış. Daha sonra Romalıların bu bölgeyi egemenlikleri altına almasıyla (MS75-387) Roma kalkanlarına ve bayraklarına Van kedisi resmedilmiş.