Türkiye’de basın özgürlüğü meselesi çok önemli ama aynı zamanda karmaşık bir mesele. Bu konuda Al-Monitor’da birkaç tane yazı kaleme aldım. İşin karmaşıklığı Türkiye’deki siyasal sistemin karmaşıklığından geliyor. Kimi analistlere göre Türkiye’de basın özgürlüğünü engelleyen tek olgu Erdoğan hükümeti. Onun dışında bir sorun yok. Bu görüşe göre otoriter hükümet sadece kendine yandaş yayın organları istiyor ve geri kalan muhalif medyayı sindiriyor. Hükümetin basın özgürlüğüne müdahale ettiği örnekler var elbette fakat öte yandan geçen hafta Türkiye’de yaşanan bir olay Türkiye’de basın özgürlüğü meselesinin karmaşıklığına örnek teşkil ediyor.
Yüksek Seçim Kurulu ve Radyo Televizyon Üst Kurulu Erdoğan hükümetini destekleyen yayın yapan aHaber kanalına tam 45 yayın durdurma cezası birden verdi. aHaber Türkiye’nin Hürriyet ile beraber en çok ciro yapan iki gazetesinden biri olan Sabah gazetesi grubuna bağlı bir haber kanalı. Bu medya grubunun başında Başbakan Erdoğan’ın damadının ağabeyi olan güçlü bir isim bulunuyor. Erdoğan’ın ailesinden birinin yönettiği Pro-AKP haber kanalının yayını 90 saat kadar kararacak. Ticari açıdan kanal büyük zarara uğrayacak. Bu derece bir yayın durdurma cezası hiçbir dönemde hiçbir kanala verilmemişti. aHaber’den daha güçsüz durumda olan pro-AKP kanallar da asla böyle bir ceza almadı. aHaber yönetimine göre yaşadıkları bu basın özgürlüğü ihlalinin sebebi Gülenist suç örgütü olarak görülen paralel yapı ile net bir dille mücadele etmeleri.
Yüksek Seçim Kurulu’nun karar metninde ise bu ceza şöyle anlatılıyor: “A Haber'in 14, 15, 16, 17, 18, 19, 20 Mart 2014 tarihli yayınlarının incelenmesi sonucunda günde iki defa gerçekleşen Adalet ve Kalkınma Partisi'nin seçim mitinglerinin her ikisini de canlı bağlanarak tamamını yayınladığı görülmüştür. Haber verme ve toplumu bilgilendirme amacını aştığı, tek yönlü ve taraf tutan ve fırsat eşitliği tanımayan ve bu format kapsamında yayında tarafsızlık ilkesinin sağlanamaması suretiyle. ‘Siyasi partiler ve demokratik gruplar ile ilgili tek yönlü veya taraf tutar nitelikte olamaz’ hükmüne aykırı davranıldığı için ceza uygun görülmüştür.”
Özetle AK Parti mitingini yayınlayarak taraf tuttun; cezalısın diyor Yüksek Seçim Kurulu… Öte yanda Türk televizyonlarını takip eden herkes biliyor ki AKP mitingleri birçok kanal tarafından baştan sona yayınlandı. Böyle bir TV kapatma gerekçesi olamaz. Eğer bu gerekçeyse diğer TV kanallarına niye ceza gelmedi? Bu arada dikkatinizi çekerim diktatör denilen Erdoğan’ın ülkesinde Erdoğan’ın mitingini yayınladı diye bir kanalın ekranı karartılıyor. Bu hak ihlaline hiç kimse sesini çıkartmıyor. Çünkü Türkiye’de basın alanında ilke ve ahlak hiç yoktur.
aHaber’in içinde olduğu Turkuvaz medya grubunun 45 yayın durdurmaya cevabı ise tüm Türk medya ortamına karşı sitem dolu idi: “Gezi olayları sırasında İstanbul'daki merkezimizin önünde toplananlar grubumuzu hakaret, binamızı taş yağmuruna tuttular.
İzmir'deki binamızı molotof kokteylleriyle yakmaya çalıştılar, cam-çerçeve bırakmadılar... Ne gazeteciler cemiyetlerinden ses çıktı... Ne gazeteciler sendikalarından bir tepki yükseldi. Ne Basın Konseyi, ne Medya Derneği ağzını açtı. Ne Anayasa Mahkemesi bir yorum yaptı.
Ne meslektaşlarımızdan saldırılara kınama, mağdurlara destek jesti geldi. Ne özgürlüklerin savunucusu ve güvencesi olduğunu iddia eden muhalefet partilerinden, sivil toplum örgütlerinden, yabancı diplomatlardan, AB'den, ABD'den, uluslararası basın örgütlerinden iki satır da olsa dayanışma mesajı ulaştı elimize.
“17 Aralık darbe girişimi sürecinde Paralel Yapı'nın tüm kadroları olanca güçleriyle grubumuza yüklendi. Hakaretlerin, iftiraların, saldırıların bini bir para oldu. Gazeteciler cemiyetleri... Gazeteciler sendikaları...
Basın Konseyi... Medya Derneği... Meslektaşlarımız... Muhalefet sözcüleri... Sivil toplum örgütleri... Anayasa Mahkemesi... Uluslararası basın kuruluşları...
AB'si, ABD'si... HEPSİ YİNE SUSPUS!
“Yerel seçimler bitti, RTÜK'ün alt kadrolarındaki Paralelciler'in düzmece raporlarıyla YSK'nın adalet duygusu körelmiş yargıçları aHaber'e ceza yağdırmaya başladı.
Sanki seçim sonuçlarının intikamını almak istiyorlar. Sanki muhalefetin başarısızlığının bedelini bize ödetmek istiyorlar.
Sanki halkı, tercihlerinden ötürü cezalandırmaya kalkıyorlar. Ve yine...
Ne gazeteciler sendikaları, ne Basın Konseyi, ne Medya derneği, ne sivil toplum örgütleri, ne Anayasa Mahkemesi, ne AB, ne ABD ve ne meslektaşlarımız...
Hiçbiri ağzını açmıyor. Hepsi sus-pus. ‘Sükût ikrardan gelir’ derler...
Suskunlukları sanki gizli sevinçlerini örtmeye çalışma çabası... Kendi kanallarına, kendilerine yakın kanallara en küçük bir yaptırım geldiğinde kıyameti koparanlar, Turkuvaz Medya Grubu'ndan intikam alma amaçlı ağır mı ağır müeyyidelere başlarını çeviriyorlar. Hepsine yazıklar olsun!
Ama ne yılacağız, ne susacağız... Yolumuzda yürümeye devam edeceğiz.
Dimdik. Cesaretle. Onurla...”
Görüldüğü gibi Yüksek Seçim Kurulu ve Radyo Televizyon Üst Kurulu tarafından ağır ceza alan Turkuvaz Medya Grubu Gülenistleri suçluyor...
Benim görüşüme göre Türkiye'de hemen her kesimde sergilenen çifte standartlılık maalesef ifade ve basın özgürlüğü alanında da görülüyor. Bazıları, sevmedikleri yayın organlarının veya kişilerin ifade özgürlüğünün ihlâl edilmesini görmezden gelebiliyor, hatta bazen onaylayabiliyor. YSK'nın aHaber televizyon kanalına 45 yayın durdurma cezası vermesi de bu örneklerden biri. İfade özgürlüğü için mangalda kül bırakmayan kimi çevreler bu olay karşısında kulaklarının üstüne yatmış durumda.
Bir defa, yasaklar ihlâl edilmişse bile, somut zarar gören bir kimse olmadığına göre, buna sembolik veya makul bir ceza düşünülmesi gerekir. Partilere eşit yer vermemenin ceza sebebi yapılması ise çok saçma. Devlet televizyonu TRT söz konusu olsa bu gerekçenin bir mantığı olabilir. Çünkü TRT bir kamu kurumu ve herkesten alınan paralarla oluşan fonlara dayanarak yayın yapıyor. Özel televizyon ise adı üstünde özel.
Liberal Düşünce Topluluğu'nun Başkanı birçok uluslararası ödül sahibi saygın politika bilimi profesörü Atilla Yayla bu konuda şöyle yazıyor: “Ahaber'e verilen cezalar açıkça ifade özgürlüğüne aykırıdır. İfade özgürlüğü sadece imtiyazlı kişilerin ve kesimlerin değil herkesin hakkıdır. Bu olayla ifade özgürlüğünü savunduğunu iddia edenlere samimiyetlerini kanıtlamak için bir fırsat çıktı. Buyurun arkadaşlar, meydan sizin.”
Ardından Yayla basın özgürlüğü ihlali kapsamına girmeyecek kimi örneklerin de basın özgürlüğü elinden alınmış gibi kendini gösterdiğini anlatıyor ve konuyu Twitter meselesine getiriyor. Şöyle yazıyor Yayla:
“Meselâ, yıllarca bir gazetede çok yüksek maaşlar alarak yazan bir köşe yazarı şu veya bu sebeple gazetesi tarafından işten çıkartıldığı zaman bu onun ifade özgürlüğünün engellendiği, çiğnendiği anlamına gelmez. Sadece bir iş ilişkisini ve dolayısıyla kolay ve tatlı gelirlerini kaybettiği anlamına gelir. Hâlen iki televizyonda program yapan ve her an yazacak bir yer bulma imkânı olduğu hâlde sanki ona yazdırmak ahlâkî ve hukuki borcuymuş gibi kendisini işten atan gazeteyi suçlayan bu gazetecinin ifade özgürlüğünün ihlâl edildiğinden bahsetmesi sıkıldığımız anlarda bizi güldürerek rahatlatacak bir komiklik olmanın ötesine geçemez.
“İkincisi, korunması gereken sadece ifade özgürlüğü değildir, başka değerler de vardır; kişilik haklarının korunması bunlardan biridir. İkisinin çatıştığı durumlarda birini diğerine feda etmek yerine makul bir denge kurmaya çalışmak gerekir. Söz gelişi, bir kadının izni olmadan alınan çıplak fotoğrafları rızası dışında milyonlarca insanın ulaşabildiği sanal mecralarda servis ediliyorsa, kişinin mahremiyet hakkının korunması en az ifade özgürlüğü kadar önem taşır. Bu durumda orantısız tepkiye ve kolektif cezalandırmaya gitmeden mağdurun kişilik haklarını korumanın bir yolu bulunmalıdır. Bu ise elbette sanal medya şirketlerinin yerel hukuk makamlarıyla işbirliğine bağlıdır.”
Yazının en başında söylemiştik... Türkiye'de basın özgürlüğü meselesi çok karmaşık bir mesele. Hükümet kimi yayın organlarına baskı yapabiliyor ama aynı şekilde bir gücünü Gülenist örgütten alan YSK ve RTÜK de hükümet-yandaşı bir kanalı 90 saat kapatmaya kadar cezalar verebiliyor. Siyasal sistemin tek bir hâkimi yok ülkede. Türkiye tuhaf ve anlaşılması zor bir ülke... Ezberlenmiş sözlerle gerçek durum analiz edilemiyor...