Osmanlı İmparatorluğu 1915 yılında, yani Birinci Dünya Savaşı’nın tam ortasında Anadolu’da yaşayan tüm Ermenileri doğu Suriye’ye sürgün etmek gibi talihsiz bir karar aldı. Bir gecede yurtlarını terk etmek zorunda bırakılan Ermenilerin çoğu, belki de bir milyon insan, açlık, hastalıklar ve yerel halkın yaptığı katliamlar nedeniyle yolda öldü. Bu muazzam trajedinin bugün hatırlanmayı ve anılmayı hak ettiğine şüphe yok. Biz Türklerin bu konuya geçmiş yüzyılda yaklaştığımızdan çok daha büyük bir empatiyle yaklaşmak zorunda olduğumuza da kuşku yok.
Osmanlı Ermenilerinin başına gelenlerin tanımına ilişkin büyük bir tartışma olduğu malum. Ermeniler, pek çok Batılı gibi, o meşhur terimi kullanıyor: Soykırım. Türklerin çoğu ise çok daha masumane bir terim olan “tehçir” ya da “sürgün”de ısrarlı. Bense daha orta bir noktayı seçiyor ve “etnik temizlik” terimini tercih ediyorum. (Etnik temizlik belirli bir etnik kimliğin belirli bir coğrafi bölgeden temizlenmesi, soykırım ise o kimliğe mensup insanların imhası hedefini ima ediyor. Bir karşılaştırma yapmak için, Osmanlı devletinin Ermenileri yalnızca Anadolu’dan sürerken, Nazilerin Yahudileri tek tek yok etmek için her yerde onların peşine düştüklerini not edelim.)