Türkiye’nin muktedir Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, sık sık Türkiye’deki İslamcı hareketin lideri olarak resmedilir. Erdoğan’ın keskin İslamcı retoriği ve toplumun dindar kesiminden aldığı geniş destek düşünüldüğünde de, çok yanlış bir saptama değildir bu. Ne var ki, bu tablo son zamanlarda biraz çetrefilli bir boyut kazandı. Zira “Erdoğancılık” kendi içinde bir ideolojiye dönüşerek, Türkiye’nin İslamcı hareketinin kimi emektarlarını bile hayal kırıklığına uğratmaya başladı.
Tanımdan başlamak gerekirse, İslamcılık kavramı genel olarak devletin araçlarını kullanarak toplumu İslamcılaştırmaya çalışan siyasi hareketler veya partiler için kullanılır. Bu bakımdan, doğası gereği otoriter bir muhtevaya sahiptir --- bilhassa da İslam hukukunu (Şeriat) bunu istemeyenlere dayattığı zaman... Ancak İslamcı partilerin yapıları ille de hiyerarşik olmaz. Aksine, tüm mensuplarına hükmeden tek bir karizmatik “yüce lider”den genelde yoksundurlar. Örneğin, Mısır’daki Müslüman Kardeşler kendisini “tek bir lider tarafından yönlendirilen siyasi bir parti olarak değil, iç istişarelere göre hareket eden uyumlu bir ‘topluluk’” olarak görür.