Kimi İsrailli siyasetçiler Yemen’e yönelik Suudi saldırısından derin bir memnuniyet dile getiriyor, kimisi ise adeta sevinçten uçuyormuş gibi görünüyor. Biz İsrailliler, Ensar Allah milislerine dair hiçbir şey bilmediğimiz hâlde onlara karşı doğal refleksimiz neden husumet oluyor? Ensar Allah bir Şii grubu olduğuna göre besbelli ki o da İran’ın bir şubesi. İran da İsrail’in düşmanı olduğuna göre bu grubun da düşmanımızın himayesinde olduğunu rahatlıkla varsayabiliriz. Bizler daima iyi çocukların yanında yer alırız ve bu durumda iyi çocuklar Suudiler oluyor.
Oysa gerçekler böyle değil. Batılı istihbarat servislerinin raporları, Saddam Hüseyin sonrası dönemde Irak’taki Sünni milis gruplarının kurulmasında Suudi Arabistan’ın merkezi rol oynadığına işaret ediyor. Bu milisler masum sivilleri katletti, kalabalık bölgelerde bomba yüklü araçlar patlattı. Suriye’de ise Suudi Arabistan Baas rejimine karşı savaşın öncülüğünü yaptı, Cumhurbaşkanı Beşar Esad’a muhalif grupları finanse ederek bunların eylemlerini ABD ve Fransız istihbaratıyla birlikte koordine etti. Daima sofistike bir yaklaşım izleyen Suudi Arabistan işleri hep uzaktan kumandayla yönetti ve eş anlı olarak başarılı halkla ilişkiler kampanyaları yürüttü. Ancak tüm bunlara rağmen bölgede son 10 yılda yaşanan tüm kanlı çatışmalarda Suudi Arabistan adeta değişmez bir oyuncu oldu. Suudilerin sağladığı ivme olmasaydı Suriye’deki Nusra Cephesi veya Irak’taki El Kaide gibi örgütlerin bu kadar kan dökebileceği kuşkuluydu. Hizbullah Genel Sekreteri Hasan Nasrallah, 27 Mart’taki cuma hutbesinde Suudilere çıkışırken “Sırf Suriye rejimini devirmek için tüm bir devleti yıktınız.” dedi.