Türkiye Hanefi Avcı’yı ilk kez 28 Şubat sürecince tanıdı. O günün laik darbecilerine karşı dik durmuş, televizyonlara çıkıp hukuksuzluklarını ifşa etmiş cesur bir polis müdürüydü o. Sonra yıllar geçti, başka bir duruşla gündeme geldi Hanefi Avcı. 2010 yılında yayınlanan “Haliç’te Yaşayan Simonlar: Dün Devlet Bugün Cemaat” adlı kitabında, eskiden laik generallerin hâkim olduğu ceberut devlet aygıtının bu kez Fethullah Gülen cemaati tarafından suiistimal edildiğini savundu. Anlattığına göre Cemaat mensubu polisler emniyet istihbaratına hâkim olmuş, bunu yaparken meslek içi rakiplerini haksız yollarla tasfiye etmiş, elde ettikleri gücü de siyasi rakiplerine tuzaklar kurmak için kullanır hale gelmişlerdi.
Ben yayınladıktan hemen sonra bu kitabı dikkatle okudum. Avcı’nın, Gülen Cemaati’ne dini değerleri nedeniyle düşman olan katı laiklerden biri olmadığını açıkça gördüm. Dahası anlattığı somut olayları ve “kapalı ideolojik topluluklar” hakkındaki sosyolojik analizlerini ikna olarak okudum. Avcı’nın bu kitabı yazdıktan kısa bir süre sonra tam da itham ettiği polisler ve savcılar tarafından tutuklanması ise beni onun haklılığına daha fazla ikna etti. Ona yapılan “komünist Devrimci Karargâh örgütüne üyelik” ithamı, hiç inandırıcı olmadığı gibi, onun dile getirdiği “Cemaatçi polisler hayali örgütler icat edip siyasi tutuklamalar yapıyor” suçlamasını doğruluyordu sadece.