Suriye'de de herşey ilk önce Arap baharının etkisi altındaki diğer ülkelerde olduğu gibi başladı. Suriye halkı 40’yıldan fazladır ülkeyi yöneten Baas rejimine ve Esad’ların yönetimine karşı ayaklanmıştı. Ancak bir süre sonra bu ayaklanma, bölge ülkelerinin de bir gölge boksu yürüttükleri, kanlı bir mezhep savaşına dönüştü. Suriye'deki iç savaşın en belirgin özelliklerinden bir tanesi de gerek kendilerine “muhalif” ismini veren grupların ve gerekse Esad hükumetine bağlı ordu ve Şabiha gibi paramiliter grupların uluslararası hukuka göre savaş suçları ve insanlığa karşı suçlar işliyor olmaları. Af Örgütü gibi bazı insan hakları örgütleri her iki tarafın da işledikleri bu suçları sistemli bir şekilde kayda geçirmeye devam ediyorlar.
Şam’da 21 Ağustos günü gerçekleştirilen ve binden fazla kişinin ölümüyle sonuçlanan kimyasal saldırının ardından sivillere yönelik saldırılar yeni bir boyut kazanmış oldu. Bu saldırının ardından yaşananları biliyorsunuz. Suriye uluslararası koalisyon tarafından bombalanmanın eşiğine kadar geldi. Rusya'nın devreye girmesiyle, Esad rejiminin ellerindeki kimyasal silahları teslim etme taahhüdünün ardından Suriye'ye yönelik müdahale rafa kalkmış görünüyor.