Mısır Cumhurbaşkanı Muhammed Mursi’nin temmuz başında devrilmesinden bu yana Müslüman Kardeşler karşıtları, zehir zemberek ve amansız bir söylem tutturdu. Bu kampanya, Müslüman Kardeşler’i gayrimeşru kılmaya ve aslında hareketin Mısır kimliğini yadsımaya yönelmiştir. Mursi’nin kendisi, casusluk ve yabancı çıkarlara hizmet etmekle suçlanmaktadır. Başsavcı, kimi Müslüman Kardeşler destekçilerine de Suriye ve Filistin’den paralı asker tutma suçlamasını yöneltmiştir. Asker destekli yeni hükümetin yandaşları ise- ki bunların arasında tanınmış “demokrasi” savunucuları da var- İslamcılara karşı daha fazla operasyon yapılması için çağrıda bulunmaktadır. Müslüman Kardeşler mensupları, yaygın olarak Mısır halkının bir parçası olarak değil, ayrı bir unsur gibi betimlenmekte ve ne pahasına olursa olsun ortadan kaldırılması gereken bir “ur” muamelesi görmektedir.
Arap dünyası, 2011 devrimleri sonrası siyaseten gerilemeye devam ederken, yeni bir faşizm türünün rağbet gördüğü gözlemlenmektedir. Birçok bakımdan dini akımların son 30 yıldaki üstünlüğüne tepki olarak gelişen bu ideoloji, hiper milliyetçilik temeli üzerinde inşa edilmekte ve devleti her şeyin üstünde tutmaktadır. Bu eğilime yönelen her türlü entelektüel itiraz ise, söylem düzeyinde- hatta bazen hukuki zeminde- aforoz edilmektedir. Bölgede toz duman yatıştıkça ılımlı İslamcılarla liberallerin oluşturduğu ve gittikçe küçülen bir siyasi sınıf, birbiriyle cebelleşen bu iki ideoloji ve onların yandaşları arasında gitgide sıkışmaktadır.