Türkiye ekonomisinde 2012’den bu yana işlerin pek yolunda gitmediği, yüzde 2-3 patikasına sıkışmış bir büyüme ile oyalanıldığı biliniyor. AKP rejimi küresel kriz öncesi “dolce vita” yıllarında ve 2009 küresel kriz ateşini yatıştırmak için ABD ve Avrupa’da genişlemeci politikalar izlenen dönemde, bolca dış kaynak girişi ile keyifli zamanlar yaşadı. Öyle ki, bu 14 yılın ortalaması için yıllık 38 milyar dolara yakın bir dış kaynak akışı gözlendi.
Ne var ki, bu kaynağı daha çok iç talebe dönük, inşaat gibi döviz kazandırmayan sektörlerde, tüketici borçlanmasında kullanan Türkiye’nin hem cari açık sorunu kronik bir hal aldı hem de yüzde 40’ı kısa vadeli olmak üzere dış borç stoku büyüdü, milli gelirinin yüzde 60’ına yaklaştı.