Türkiye’de başbakanlar genelde ya seçim kaybettiklerinde ya da parti içindeki bir bölünme sonucu meclis çoğunluğunu yitirdiklerinde işlerinden olurlar. Başbakan Ahmet Davutoğlu için ise bunların hiçbiri söz konusu değildi. Yalnızca altı ay önce ezici bir seçim zaferi kazanmıştı ve iktidar partisi de tam disiplinli bir şekilde çalışıyordu. Ama yine de Davutoğlu 5 Mayıs günü bir veda konuşması yapmak zorunda kaldı. Ak Parti’nin 17 gün içinde olağanüstü kongreye gideceğini açıklayan Davutoğlu kendisinin aday olmayacağını belirtti. “Ben böyle olmasını istemedim” dedi sadece, bu bir “zaruret”ti.
Bu zaruretin ne olduğu tüm Türkiye’nin malumu: Davutoğlu’nu Ağustos 2014’te parti genel başkanlığına aday gösteren Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan son zamanlarda fikrini değiştirdi. Aradan geçen yaklaşık 20 aylık sürede iki şahsiyet arasında önce ufak farklılıklar doğdu, sonra da bunlar giderek bir gerilime dönüştü. Son haftalarda Davutoğlu’nun yakında istifa edeceği Ankara kulislerinde sık sık konuşuluyordu. Gerilimin ayrıntıları ise istifadan tam dört gün önce ateşli bir Erdoğanist tarafından kaleme alınan ve benim de Al-Monitor için haberleştirdiğim bir blog yazısıyla su yüzüne çıktı. Davutoğlu Erdoğan’a ihanet etmek, Batılı güçlerle ve onların içerideki “ajan”larıyla “Reis”e karşı iş birliği yapmakla suçlanıyordu.