Irak’ta İslam Devleti’ne karşı yürütülen mücadele Sünni, Şii ve Kürt bölgeler arasındaki mezhepsel ve etnik çatlakları birçok açıdan derinleştirdi. Mezhep temelinde kurulan milis örgütler Bağdat’tan bağımsız hareket ederken Kürtler de genişlettikleri topraklarının etrafına hendekler kazıyor. Irak’ta nüfuz alanları oluşturmaya çalışan bölgesel devletler bu iç bölünmeleri teşvik ediyor. İran’ın etkisi hem Bağdat ve güney Irak’taki Şii gruplara hem Kürdistan Bölgesi’ne uzanıyor. Türkiye ise Sünni Arap ve Kürt gruplar üzerinden kuzey Irak’a nüfuz ediyor. Ancak tüm bu toplumsal ve siyasi kırılmalarla birlikte Irak devletine güçlü bir bağlılık da görülüyor. Farklı topluluklar İD karşıtı mücadeleden, dış patronlardan, Irak hükümetinin zayıflığından fayda sağlayabilir. Ancak onların da kendi güç mücadeleleri, siyasi kırmızı çizgileri var ve bunlar Irak’ın egemenliğini ve toprak bütünlüğünü güçlendiriyor.
Mağdur konumda olan, Bağdat’a yabancılaşmış Sünni Araplar daha fazla özerklik talep ediyor, İran destekli Halk Seferberlik Birlikleri ile radikal Şii gruplarına karşı çıkıyor. Ancak Sünni Araplar aynı zamanda Irak milliyetçisidir ve devleti parçalamak istemiyor. Ortak siyasi hedeflerden ve birleştirici bir liderden mahrum olan Sünni Araplar, farklı ve birbirine rakip yerel hedefler güdüyor. Bu projelerin hepsi Irak devleti içinde yer alan yapılara, kaynaklara ve topluluklara dayanıyor. Kimi Sünni Arap liderler ayrı bir Sünni bölgesi isterken kimisi de daha geniş özerklik temelinde yeni vilayetlerin kurulmasını istiyor. Önerilen projelerden biri, Ninova’nın bölünerek Hristiyanlar ve başka azınlıklar için ayrı bir vilayetin kurulmasını öngörüyor. Kimi Sünni Araplar ise İD’e karşı Bağdat’la iş birliği yapıyor, hükümetin ve yerel özyönetimin güçlenmesini savunuyor. Örneğin Ramadi’de 40 bin kadar Sünni Arap savaşçı bölgelerini savunmak için Halk Seferberlik Birlikleri’ne katıldı.