Libya’da Muammer Kaddafi yönetimine karşı isyan sürecinde Fransa’nın rol kapmasını önlemek için başlangıçta karşı çıktığı NATO müdahalesine bir ay içerisinde yeşil ışık yakan ve İzmir’i hareketin komuta merkezine dönüştüren Türkiye, şimdi ülkeye dış müdahaleden yakınır hale geldi. Bu tutum, elbette ‘taraf tutmama’ gibi bir dış politika prensibinden kaynaklanmıyor. Aksine Türkiye, kendisini, daha geniş bir coğrafyada Müslüman Kardeşler etrafında şekillenen vekalet savaşının içine çeken politikalardan vazgeçmiş değil. Bir yanda Müslüman Kardeşler’i bitirmek için ele ele veren Mısır, Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri, diğer tarafta bu örgüte arka çıkan Katar ve Türkiye. Libya’daki saflaşmada Katar-Türkiye ikilisine son zamanlarda Trablus’ta hakim olan milis güçlerin çatı örgütü Libya Şafağı’na Katar’ın yaptığı silah sevkiyatında rol aldığı gerekçesiyle Sudan da eklendi.
AKP yönetimi Libya’da taraf tuttuğu ya da sadece Müslüman Kardeşler’le çalıştığı suçlamasını kesinlikle reddediyor. Ancak Libya’daki siyasi gelişmeleri yorumlama biçimi Türkiye’yi otomatik olarak bir tarafa oturtuyor. Bu tarafgirlik hem siyasi geçiş süreci hem de çatışan taraflarla ilgili verilen tepkilerde kendini gösteriyor. Bir kere AKP yönetimi, 25 Haziran seçimleri sonrası Tobruk’ta toplanan Temsilciler Meclisi ve onun atadığı Abdullah El Sini hükümetine karşı Trablus’taki Milli Genel Kongre ve Ömer El Hasi hükümetine desteğini gizlemiyor.