Türkiye ile Katar arasında Arap Baharı ile birlikte yakalanan siyasi eşgüdümün şimdiye kadar farklı alanlarda anlamlı bir işbirliği üretebildiğini söylemek zor. Daha ciddi ilişkiler, ihraç kalemleri arasına girmeyi başaran Türk televizyon dizileri ve Katar futboluna transfer edilen teknik direktör Bülent Uygun gibi siyaset dışı faktörlerin yarattığı gündemin arkasından gidiyor.
Uluslararası platformlarda ortak hareket eden, İslam Konferansı Teşkilatı’nın etkinliklerinde yakın çalışma sergileyen ve özellikle Suriye, Mısır, Libya ve Ürdün’deki siyasi süreçler karşısında paralel tepkiler veren iki ülke nedense ortaklığa ekonomik bir tat katamadı. Özellikle Suriye’de iki ülke uluslararası alanda yalnızlaşma pahasına ortak bir blok olarak hareket etti. Muhalefetin sivil kanadı Suriye Ulusal Konseyi ile askeri kanadı Özgür Suriye Ordusu’nun (ÖSO) oluşumunda ortak katkı sundular. Türkiye-Katar çizgisinin, Suud-Amerikan çizgisinden farklılaşması üzerine muhalefetin ‘Suriye Muhalif ve Devrimci Güçler Ulusal Koalisyonu’ veya ‘ÖSO Yüksek Askeri Konsey’ olarak yeniden şekillendirilmesinde ortaya çıkan rekabette de iki ülke birbirinin arkasını kollamaya devam etti. Neticede üç yılın sonunda Katar ve Türkiye, Suriye’deki müflis politikanın siyasi faturasının kesildiği iki ülke oldu. Temmuz 2013’ten beri Mısır’daki Müslüman Kardeşler’i bitirme sürecinde de Körfez’deki Suud ekseninin açık hedefinde Katar, örtülü hedefinde Türkiye var. Siyaseten ortaya çıkan kader ortaklığının ekonomik alanda işbirliğine dönüşmemesinden özellikle Ankara şikâyetçiydi. Bu durum son birkaç ayda Doha’daki 2022 Dünya Kupası’na hazırlık çerçevesinde verilen ihalelerle biraz değişmeye başladı. Ve sonunda Türkiye geçen ay 4.4 milyar dolarlık metro ihalesini kaparak şeytanın bacağını kırmayı başardı. Doha Metrosu’nun en büyük ayağı olan ‘Gold Line’ ihalesinde gülen taraf Türk firmaları STFA ile Yapı Merkezi oldu.