ABD başkanlığına seçilen Donald Trump’ın seçim kampanyasında söylediklerini Orta Doğu’da izleyeceği politikanın ham malzemesi olarak kabul edersek yeni başkan İsrail-Filistin yangınını en iyi ihtimalle kenardan seyredecek. En kötü ihtimal ise herhangi bir diplomasi eğitimi ya da tecrübesi olmayan emlak kralının ateşe bidonla benzin dökmesi. Trump’ın Cumhuriyetçi Parti’de ön seçimleri kazanması ve asıl seçimden sürpriz bir zaferle çıkması onun bir ateş delisi olmadığını gösteriyor. Ayrıca kaçınılmaz olarak Orta Doğu’da oyunun kurallarını hızlı bir şekilde idrak edecek. Orta Doğu’da uzun yıllar görev yapmış bir büyükelçi bunu bana bir zamanlar şöyle tarif etmişti: “Bölgenizin bir ileri bir de geri vitesi olan otomatik bir araba gibi olduğunu öğrenmiş olduk. Arabayı boşa almak veya park etmek mümkün değil. İleri gitmiyorsan geri gidiyorsun.”
Ronald Reagan göreve geldiğinde onun da Arap-İsrail çatışmasının bataklığına yaklaşmayacağı söyleniyordu. Ne var ki 1982 Lübnan Savaşı’nın patlak vermesi ve sağcı İsrail hükümetinin Filistinlilerle özerklik müzakerelerinden kaçmak için uyguladığı baştan savmacı taktikler Reagan’ı işin içine çekti. Reagan, neticede Başbakan Menahem Begin’e İsrail’in 1967’de ele geçirdiği topraklardan çekilmesini öngören bir barış planı sundu. Küplere binen Begin planı reddetti. Reagan da bunun üzerine ABD’nin Filistin Kurtuluş Örgütü’ne (FKÖ) uyguladığı boykotu sona erdirdi ve FKÖ lideri Yaser Arafat’la görüşmeye başladı.