ABD’nin eski dışişleri bakanlarından Henry Kissinger İsrail dış politikasını doğrudan doğruya İsrail iç siyasetinin izdüşümü olarak tanımlamıştı. Bu tasvir bugünlerde hiç olmadığı kadar geçerli. İsrail’in bugün bir dış politikaya veya bir dışişleri bakanlığına sahip olduğunu iddia etmek diplomasinin hiçbir tanımına sığmaz. Başbakan Benjamin Netanyahu, dış politikayı da dışişleri bakanlığını da sağcı ideolojiye hizmet eden halkla ilişkiler araçlarına dönüştürdü. Bakanlığın uluslararası toplumla ortak menfaat köprüleri kurma, uygulanabilir bir Orta Doğu barış sürecinde yer alma gibi geleneksel işlevleri İsrail’in en sağcı hükümetinin kurulmasıyla ortadan kalktı. Netanyahu’nun dış politika alanında yaptığı atamalar da bu durumun açık göstergesi.
Öncelikle Netanyahu bir dışişleri bakanı atamadı. Oysa Gilad Erdan veya Tzachi Hanegbi gibi nispeten pragmatik Likud mensupları bu görevi üstlenebilirdi. Bunun yerine Netanyahu, Tzipi Hotovely’yi dışişleri bakan yardımcısı yaptı, bakan koltuğunu da kendisine ayırdı. Yeni dışişleri bakan yardımcısı, kendisinin de gururla kabul ettiği gibi Batı Şeria’nın büyük bir bölümünün ilhak edilmesini savunuyor. Kadın bakan göreve başladığı gün İsrail’in Akdeniz’le Ürdün Nehri arasındaki tüm topraklar üzerinde hak sahibi olduğunu tüm Dışişleri Bakanlığı personeline duyurdu.