İslam Devleti’nin (İD) tüm dünyanın gözü önünde sergilediği son iki vahşete isyan etmeyecek tek bir insan evladı yoktur. İlk olarak 3 Şubat’ta Ürdünlü pilot Muaz El Kasasbe yakıldı, kısa bir süre sonra da Libya’da 21 Mısırlı tutsak törensel bir şekilde infaz edildi. Bu dehşet gösterisi, insanlara korku salmakta İD’e yeni puan kazandırmakla kalmadı, uluslararası toplumda örgütün bir bölgede daha hâkimiyet kazandığı algısını da yerleştirdi. Bugüne kadar Suriye, Irak ve Sina Yarımadası’nı görüyorduk, bunlara şimdi Libya da eklendi. İD’in kendisinin ya da yozlaşmış uzantılarının izleri bütün bu ülkelerde görülüyor.
Bu, yerli üretim bir terörizm olsa da terörizmi teşvik eden katkıları nedeniyle Batı’nın da payı inkâr edilemez. Adı geçen dört sıcak bölgenin üçünde örgüte zemin hazırlayan en az bir Batı ülkesi var. Amerikalılar Irak’ta Saddam Hüseyin’i devirdi, Fransa Libya’da Muammer Kaddafi’ye karşı askeri harekâtı kışkırttı, Suriye rejimini yıkmaya çalışan isyancılar ise Fransa, İngiltere ve ABD’den istikrarlı destek aldı. Dolayısıyla Sünni terör, Orta Doğu’daki rejimlerin yavaş yavaş ama sürekli şekilde zayıflatılması veya yıkılmalarının desteklenmesi süreçlerinden yarar sağlıyor. Batı bu süreçlere cömertçe katkıda bulundu.